5 Nisan 2009 Pazar

"Türk Bilge Kağan ilinde yazdırdım. Ben Bilge Tonyukuk"


(dilimiz.com sitesinden alıntıdır)

Tonyukuk sağolsun, ileri görüşlü bir devlet adamı olarak, yazıtını Ulan Bator'a yakın diktirmiş :)). Şaka bir yana, Moğolistan'a gelen Türk ziyaretçiler, haklı olarak, Orhun Yazıtları'nı da görmek istiyor ama ziyaret kışa denk gelmişse Ulan Bator'a 500 km uzaklıktaki Bilge Han ve Kül Tigin'i görmek pek mümkün değil. Kışın yol ve hava koşulları hareketliliği epey kısıtlıyor. Sadece Tonyukuk'u görmeyi saymayız, kışın geleni yazın bir daha bekleriz :)).




Yazıta giderken bir süre sonra yol bitiyor, ziyaretçiye stepte kendi çapında bir "Camel Trophy" heyecanı garanti :). Yukarıdaki fotoğraf, karın henüz bastırmadığı Ekim ayından. Ben Aralık başında gittiğimde görüntü daha fotojenikti, gözün gördüğü (hemen hemen) her yer kar, buz, beyaz... Fotoğraf çekmeyi atlayan aklımı fikrimi n'edeyim...



(bekçinin kıyafeti güzide bir "del" örneği)

Burası yazıtlardan oluşan mini bir site. Etrafını TİKA çevrelemiş, bekçisi var. Çevre bomboş, ıssız, stepte bir yazıt sitesi, taşların üzerinde yazılı tarih... İnsan hakikaten bir tuhaf oluyor. Şanslı günümüzdeymişiz, bekçinin uzaktan gelişini gördük. Moğol atının üzerinde, karların arasında aniden belirmesi ve puslu beyazlığın içinden çıkışı çok güzel bir görüntüydü. Neyse, kısa keseyim yoksa oryantalizme bağlayacağım, hiç lüzumu yok.

Yazıtın bulunduğu arazinin zengin bir arkeolojik alan olduğu düşünülüyor. Ama bu konuda pek bir hareketlilik yok. Hareket demişken, zaman burada zaten yavaş akıyor, çekim ağır, kurgu sakin.




Buradan ve Karakurum'daki siteden çıkarılan bazı kalıntılar, Ulan Bator' daki Milli Tarih Müzesi'nde sergide. Sergi salonu Türkiye'nin katkısıyla yapılmış, epey güzel. Müzedeki parçalar da üşenmeyip, tekrar müzeye gidip fotoğraf çektiğim bir günün yazı konusu olsun. Hareketsizlik mi demiştik...:)).

  • Bugün özlenen: Televizyonu açınca Türkçe duymak (Uydu TRT Int'i bile çekmiyor)
  • Bugün izlenen: The Duchess. İngiliz tarihinden bir Kösem Sultan vakası izleyeceğimi sanıp acıların kadınıyla karşılaştığım film. Hayatta tek amacı oğlan doğurtmak olan, sevgisiz ve azgın er kişi, bilmemne dükü Ralph Fiennes ile Keira Knightley evlenir. Dük Ralph her çiçekten bal alıp kaymak takılırken Düşes Keira sevgi arayışı içinde kıvrım kıvrım kıvranmaktadır. Köşktü, kostümdü, peruktu, baloydu, yeşil çayırdı, şerefsiz aristokrasiydi, fena değil :).

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder