24 Mart 2010 Çarşamba

Sana geçende bir tepeden baktım aziz Erdenet...



Moğolistan uçsuz bucaksız bir ülke. Outdoor sever arkadaşlara nefis fırsatlar sunuyor. Ama "konforumdan taviz vermem, hijyen hayat düsturumdur" diyenlerin işi zor. Bizim gibi konforda, hijyende ılımlı ama miskinlikte sınır tanımayan bünyeler ise ancak önlerine her şeyi ayarlanmış, sefa içinde yuvarlanan geziler sunulursa harekete geçiyor :)).

Ocak ayında Moğolistan Dışişleri ve Ticaret Bakanlığı, ülkedeki yabancı misyonlar için Erdenet' e bir gezi düzenledi. Allah razı olsun, sayelerinde Trans- Sibirya trenine kısa bir merhaba demiş ve Erdenet'i görmüş olduk.


Erdenet Wikipedia' ya göre Moğolistan' ın ikinci büyük şehri, ben üçüncü diye öğrendim ya neyse. Orhon bölgesinin başkenti. Nüfusu 100 bin vardır yoktur. Dünyanın en büyük açık bakır madenlerinden biri burada (açık maden ne demek, hiçbir fikrim yok). Şehir bakır madeni şerefine 1975' te kurulmuş. Bu nedenle aslında maden şehrin değil de, şehir madenin denebilir.

Şehrin neredeyse simgesi yukarıdaki Moğol- Rus dostluk anıtı. Girişte anıtı gördükten sonra Moğol rehberimiz "Sizin ülkelerinizde bu küçüklükte bir yer ancak kasabadır herhalde" deyip gülmüştü. Valla bir yerde nüfusa değil olanaklara bakmak lazımmış, komünizm nüfus ve şehir hayatı üzerine iyi nüfuz etmiş burada.


(members.virtualtourist.com)



Şehre girdikten sonra Sovyet yapımı bir yerde olduğunuzu iyice anlıyorsunuz. Burası Sovyetler için epey önemli bir yermiş, madenin yeri haritalarda özellikle yanlış gösterilirmiş. Maden işletmesinin önemli oranda hissesi hala Rusya' nın. Bu blokların duvarlarından Lenin ve Marx selam ediyor size :).


(orkhon.num.edu.mn)


(www.banjig.net)

Şehirde karşılıklı büyük birer spor ve kültür sarayı var. Erdenet' in spor sarayı pek meşhur. Bu iki bina arasında bir meydan, meydan çevresinde az sayıda bina ve sokaklar var, gerisi ger mahallesi. Ama nedir, aman da şehir küçük, nüfusu azıcık dememişler, dev gibi spor ve kültür binalarını dikivermişler...


(panoramio.com)

Şehirde her yerde Erdenet Bakır' ın logosu CE var. Her yeri, her şeyi maden işletmesi yaptırmış. Dedim ya, şehir madene ait. Sovyetler zamanında her yer Rus' muş, şimdi bin kişi kadar kalmış. Yabancı sayısı azalsa da etkisi hala çok bariz. Sadece nüfusun azlığından olduğunu sanmam, şehirde daha düzenli, oturaklı bir hava var. Erdenet, Moğolistan' ın eğitim ve sosyal seviyesi en yüksek şehriymiş (Ulan Bator' u bilemem). Devlet Başkanı Elbegdorj liseyi burada okumuş. Moğolistan' dan Avrupa' ya en çok öğrenci buradan gidiyormuş.

Bakır madeni deyip duruyorum ama Erdenet halısıyla da meşhur. Moğolistan' ın en büyük halı fabrikası burada. Biz fabrikayı göremedik ama Ulan Bator' da Erdenet halıları sıra sıra...

Şehir yazın yukarıdaki gibi oluyor herhalde, biz gördüğümüzde aşağıdaki gibiydi.


(flickr.com- Harunire)



Gezinin amacına gelirsem, buyrun yukarıda bakır madeni. Haftada bir kere yapılan büyük patlamayı da gördük hamdolsun.



Yukarıda da fabrika içinde bilgi verilen ecnebiler. Gezerken bir tuhaf oldum, Allah sizi inandırsın, çelik sektörüne bulaşmış biri olarak gezip tozduğum haddehaneler burnumda tüttü, bir çelik sac rulosu göresim, yükleme paletleri arasında sekesim geldi... Yaşasın üretim sektörü!



Unutmadan, Trans- Sibirya demişken, çok çok ufak bir kısmını gitmiş olduk. Ulan Bator- Erdenet arası yaklaşık 400 km. Trenle 11 saat sürüyor. Gece gittiğimizden hiçbir şey göremedik. Olsun, yine de güzeldi. Sağda solda kömür çuvalları görmek, restoran bölümüne ulaşmak için eksi x derecede vagon bağlantılarından geçmek, en önemlisi uçakta, otobüstekinin aksine, sıkış tepiş olmadan uyuyarak yolculuk yapmak güzeldi. Fantastik manto ve kalpaklı Moğol görevlilerle fotoğraf çektirmeyi de ihmal etmedik. İstanbul' da gezdirdiğim, yoldaki polisle bile fotoğraf çektiren Koreliler' den kaptım herhalde :).

Ne güzel tren, süper spor salonu derken benim gidişatım fena, otuz yaşımdan sonra Lenin' in ruhunu çağırmaya mı başlayacağım nedir...:))

  • Bugün özlenen: Toprağa basıp vücuttaki elektriği atmak. Kat kat giyiniyoruz, ayaklarda kapkalın botlar, ondan sonra dokundun çıt, tokalaştın çat, sarıldın çatır, öpüştün çutur... Tepeden tırnağa elektrik yüklüyüz, ne basacak toprak (her yer hala buz) ne de yalınayak kalacak hava var.
  • Bugün izlenen: Hotel Babylon. Londra' da beş yıldızlı bir otelde geçen İngiliz işi komedi dizisi mi desem, ne desem... Otelde dönen dolaplar, müşteri ilişkileri, büyüklü küçüklü sırlar... Rabbim İngiliz yapımcı, yönetmen, senarist, müzisyen, bilumum sanat sepet kişisini korusun, God save the Queen, ne diyeyim :)

14 Mart 2010 Pazar

Pro-aging, bol toksin Moğol mutfağı


(flickr.com- Ravikjolly)

Nerede okuduğumu hatırlamıyorum, bir seyahat yazısında "Ulan Bator, pek de damak zevki için seyahat edilecek bir güzergah sayılmaz" yazıyordu. Bu şehirde dünya mutfakları iyi kötü var, bolca Kore, az sayılmayacak İtalyan, Hint derken durum fena değil. Ama halis muhlis Moğol mutfağına gelince durum biraz değişiyor, restoran dolu ama Moğol yemekleri hakkında zevkler ve renkler bahanesine sığınmakta fayda var.

Buraya geldik geleli memleketteki eş dost "Aaa biz de geçende Moğol restoranına gittik, pek güzeldi" diyor. Doğrudur, yediğiniz şey güzeldir, biz de burada yiyoruz Mongolian BBQ' da. Ama gafletten uyanalım ki o yenen şey Moğol yemeği değil. Amerikan sermayesinin Mc Donalds' tan daha lezzetli ve renkli bir girişimi, hepsi bu. O salatalarla karıştırılıp sacda kızartılan minik minik etleri yurdum Moğol' una göstersen, en iyi ihtimalle omuz silker. Zira burası Moğolistan, kendi deyimleriyle "eti insanın, otu ise hayvanın yediği" bir memleket.

Otantik Moğol yemeklerine geçeyim artık. Yukarıdaki fotoda en meşhur Moğol yemekleri, buuz ve huşuur arz-ı endam etmekte. Sağdaki mantı irisi buuz, soldaki çiğ börek kisvesindeki ise huşuur. Arkada da olmazsa olmaz lahana ve havuç salatası, içinde illa ki kuru soğan da vardır. Burada yetişen üç-beş bitkiden bir tek patates ve bazı bazı domates dışarıda kalmış :)). Bu hamur işlerinin böyle "aman da mantı benzeri, oy ne güzel börek gibi" durduklarına aldanmamak lazım. İçlerinde en yağlısından et parçaları, hamurlarında şişe şişe yağ var, aman diyim :)).


(Flickr.com- Ravikjolly)

Hamur kısmını kısa kesip Moğol mutfağının en hayati kısmı olan ete gelmekte fayda var. Et burada Adana' daki marul gibi, nane, maydanoz gibi bir şey. Memleketimin canım semt pazarlarında yığın yığın satılıp, salkım saçak alınan (ama burada hasret kaldığımız) zerzevatla format aynı. Burada limon ve marul etten daha pahalı resmen, maydanozdu naneydi desen zaten yok, oy oy...

Et bu kadar mebzul olunca (burada adam başı kabaca on hayvan düşüyor) hijyendi, standarttı gibi kavramlar da uzak oluyor. Buyrun yukarıda à la Moğol bir et taşımacılığı örneği :). Bu sadece ufak bir örnek, yolda kova kova götürüleni de var. Bir arkadaş pazarda paslı el arabasıyla taşınan etleri görünce yarı vejetaryen bir hayata merhaba dedi :). Biz güney cephesi olarak kısmen direniyoruz, iyi restoranlarda et yemeyi ve tek bir kasaptan (Alman girişimi :) et almayı tercih ediyoruz.





Bu görüntüler de Mercury adlı kapalı pazardan. Marketlerde bulamadığımız yiyecekler için gittiğimiz, burada yaşayan yabancıların fink attığı mekanın et bölümünden. Yığın yığın etler sıra sıra ayrılmış, koyundu, danaydı, domuzdu diye... Satıcıların çoğu, enteresan şekilde kadın. Fonda koyun bacakları, domuz kafaları varken ortam bir yandan makyajını tazeleyen bir yandan da satırla et doğrayan kadın satıcı dolu. Hepsi fönlü, makyajlı... Komünist sistemin kadınları ayrı bir dünya mirim...


(wikipedia.org)

Şimdi gelelim Moğol mutfağının bazı nadide örneklerine. Yukarıda görülen bir marmotun (bir tür çöl faresi denebilir) "boodog" usülünce pişirilmiş hali. Hayvanı kesip içine kızgın taşlar konuyor, geri dikiliyor, hayvan hem içten hem dıştan pişirilerek servis ediliyor. Keçi, domuz gibi başka hayvanlarla da yapılan bu yöntem, genelde özel davetler için kullanılıyor.


(wikipedia.org)

Bu da khorkhog. Mantık aynı, sadece sebze eklenmiş. Önce taşlar kızgın hale getiriliyor, taşlar iyice kızınca doğranmış et ve patatesle soğan tencereye diziliyor, ateşin üstüne konuyor, pişiyor pişiyor khorkhog oluyor.


(wikipedia.org)
Buna da Moğol işi et haşlama denebilir.

Moğolistan' da hayvanın çok az kısmı atılıyor, etinden sütünden tam anlamıyla faydalanılıyor. Hayvanın kanını da atmadıklarını, çorbaya karıştırdıklarını duydum ama ayrıntısını bilemem.

Sözün özü, Moğolistan pek "oh la la, sağlıklı mutfak, detoks tabak" memleketi değil. Hatta şehirde tereyağlı içildiğini görüp şaşakaldığımız çay, kırsalda yağlı ve etli çay halini alabiliyor. Beslenme çokça et ve kısmen hamur işi üstüne kurulu. İlginç olan, bu kadar hayvansal gıdaya rağmen kolesterol problemi korkulacak ölçüde değilmiş. Ancak kalp sorunları ciddi orandaymış. Moğollar da artık eti azaltıp sebzeyi çoğaltma trendine girmişler. Mehmet Öz ve Osman Müftüoğlu buraya da nüfuz etmiş anlaşılan :)).

Moğolistan' da yemek işleri aşağı yukarı böyle. Ama Türkiye' nin kebap başkentinden gelen biri olarak et ağırlıklı Moğol mutfağı bana pek de hitap etmiyor. Fark ettim ki avcarlanmayan, baharata bulanmayan, mümkünse kızarıp da cızır cızır yağı damlamayan et bana pek bir şey ifade etmiyor... Adanalı' yı altın mutfağa sokmuşlar, "ah Kazancılar!" demiş hesabı...

  • Bugün özlenen: Nem. Havada gram nem yok. Nemi ölçen aletlerin göstergeci sıfıra yakın duruyor. Kaloriferler de yanıyor mu cayır cayır... Kuruduk kaldık genç yaşımızda, işin yoksa habire oranı buranı kremle, burnunu temizle dur... Yol yol kuruyan kolumuza bacağımıza krem dayanmıyor valla...
  • Bugün izlenen: Elegy. Yine Ben Kingsley dedik, iyi halt ettik. Amcanın kredi kartı borcu mu birikti nedir, ne oynamış bu filmlerde... Kadın güzelliğine fazlaca zaafı olan, yaşlı başlı sanat sepet profesörü rolünde Ben Kingsley, fena aşka düştüğü çıtır öğrencisi ise kariyerinde en güzel göründüğü filmde oynayan Penelope Cruz. Film Penelope Cruz' un orasına burasına güzelleme olmaktan öteye gidemiyor.