9 Haziran 2010 Çarşamba

Moğolistan' da yabancı, atayurtta Türk olmak


(konuyla ilgili ne fotoğraf koyacağımı bilemedim, Bilge Kağan ve Kül Tigin Anıtları' nın asıllarının yer aldığı Orhun Müzesi' ne buyrun)

Yabancılık zor zenaat, dünyanın her yerinde. Dil problemi bir yana, insanlarla hayat akışının, zihin telaşının farklı olması; sokakta ne konuşulur, memleket mi kurtarılır, sadece iş güç mü kotarılır bilmemek; iki lafın belini kıracak eş dost edinmeye debelenmek, bu arada fena halde memleketi özlemek zor. Ama Moğolistan' da bu işler biraz daha zor sanki. Bu memleket her yere uzak, hem coğrafi hem psikoloji olarak. Burası sert doğa ve zor hayat koşullarının şekillendirdiği bünyelerin ülkesi, hal ve tavırlar da buna uygun gelişmiş. Yabancılar pek makbul sayılmıyor, sevilmiyor. Yabancı düşmanlığı var diyeceğim, eskaza burayı okuyan bir Moğol olur da alınır, pek de alınganlar, ülkelerine laf söyletmezler :).

Bu ülke çok uzun süre dünyaya kapalı kalmış, yabancıyla pek temas kurmamış. Sovyetler dağılınca da bir başına kalıp ekonomik sıkıntılarla cebelleşmeye başlamış. Sıkıntılar devam ama yabancılar burada epey rahat bir hayat yaşıyor (yabancılar diyerek aslında bembeyaz yakalıları kast ediyorum, yoksa burada mütevazı hayat süren birçok araştırmacıydı, misyonerdi, gönüllüydü de fink atıyor :). Tüm bunlar eğitimsiz ve işsiz genç nüfus arasında, yabancılara karşı ciddi bir reaksiyon yaratıyor. Bilumum yokluk zamanlarında yokluğu çekilmeyen tek şey olan votkanın da etkisiyle yolda belde durduk yere yabancılara sataşmalar, dalaşmalar olabiliyor. Ters bakmaları, omuz atmaları da es geçmemek gerek. Velhasıl, burası yabancıya kucak açan, yardımcı olan, hadi bunları geçtim, ucundan kıyısından sıcaklık gösteren bir memleket sayılmaz.

Bir de Türk olma durumu var, dünyanın her yerinde, en azından kuzey yarımküresinde, zor bir iş. Hele de Batı Avrupa' da "Türk' üm" dediğiniz an "Aaa, soykırımdı, astınızdı, kestinizdi, AB' ye de giremeyeceksiniz zaten" cümleleriyle karşılaşmak asap bozucu. Fransa' da Allah' ın Brezilyalısı' ndan bile (tanışır tanışmaz) "Ermeni soykırımını tanımadan AB' ye giremeyeceksiniz, ne iş?" cümlesini duymuşluğum var. Sinirim zıpladığından "Bacım sen sambanı yap, plajda caipirinha yudumla, güzel kafanı böyle şeylerle yorma " diyememiştim (böyle de stereotypesever bir insanım, Brezilya=samba :).

Gerçi Moğollar da stereotypesever. Onlar için sapsarı ya da çekik gözlü olmayan yabancıların hepsi Rus, spasiba bolşoy, Ruski nyeto. Rus zannedile zannedile üç beş Rusça sözcük kaptım :))


(Anıtlar ve bazı hayvan figürleri)

Uzatmayayım, burada en azından astındı kestindi tepkileriyle karşılaşmıyoruz. Dünya meselelerine uzak bir ülkede olmanın akıl sağlığına faydaları... Türkiye burada gündemde olan bir yer değil, buranın gündemi sizin bildiğiniz gündemlerden değil :). Türkiye batıda, gelişmiş bir ülke, hepsi bu. Çok çok İstanbul, belki Tarkan... Galatasaray diyen henüz çıkmadı ki zaten futbol bu ülkede mevzu değil.

Buraya gelmek tarihe farklı bir bakış kazandırıyor. Az buçuk kitap karıştırınca biz devlet kura yıka, çoktan batıya doğru yola çıkmışken, Cengiz Han ordularının koca bir kıtayı hallaç pamuğu gibi attığını, Moğollar' ın muazzam bir ordu, haberleşme ve ticaret sistemi kurduklarını görüyorsunuz. Bu coğrafyada kanların aka aka iyice birbirine karıştığını anlıyorsunuz. "Çin Seddi' nin Türkler' e karşı inşa edilmesi"nin bir Moğol' u güldürecek, "Cengiz Han' ın Türk olması" nın ya da "Moğollar zaten Türk canım" cümlesinin ise bu gülüşü ıslak meşe odunlu bir öfkeye çevirecek bir şey olduğunu kavrıyorsunuz.

Türkiye' de "Moğollar şöyle akraba, böyle akraba". Burada değil. Burada Türk yabancı, hepsi bu. Anca okumuş yazmış Moğollar için Türk, benzer köklerden gelinen, dilinde ortak sözcükler bulunan biri. Ama sokaktaki Moğol için Türk, dediğim gibi "İstanbul, Tarkan". Bir de Türk Okulları burada Türk bilinilirliğinde büyük yer tutuyor. Okullar, özellikle disiplin ve yabancı dil eğitimi açısından öne çıkan yerler.

Okuldu, öğrenciydi demişken, Türkler için Moğolistan' daki en büyük sürprizlerden biri sokakta, nasıl olsa kimse anlamaz diye Türkçe bir şey söyleyip sağdan soldan Türkçe cevap almak. Türk Okulları' nın öğrencileri bir yana, Türkiye' de eğitim gören Moğol öğrenci sayısı da yüksek. Birkaç defa, dışarıda telefonda Türkçe konuşurken yanaşıp "Merhaba" diyen Moğollar oldu.

Türk imajı açısından trajikomik bir durum var, unutmadan yazayım. Efendim, Avrupa' daki "bıyıklı, kaşlı gözlü döşü kıllı, yeniçeri Türk erkek, peçeli Türk kadın" imajından hep yakınırız ya, o imaj ta buralara erişmiş durumda. "Aa sen Türk' e benzemiyorsun, o Türk' e benzemiyor" vs. cümleleri duyduk neyse ki :). Bunları duymamak Türk' ü bozar, yoksa yurtdışında olduğumuzu idrak edemeyecektik :)). Hayır, anlamıyorum ki, yeniçeri yeniçeri Avrupa' ya yürümüşüz eyvallah da malum imajımız ta buraya nasıl gelmiş, hep batıya giderek doğuyu mu bulmuş, nedir...

Kısaca, atayurtta Türk' üz ama fena halde yabancıyız da. Bu ülke bizi buyur etmediği gibi kimseyi etmiyor. Ama burada, yolların başlangıcında olmak acaip bir durum. "Biz buradaydık" ı manen hissedip maddeten görmek; yüzyıllara direnen benzerliklerimizi, az gidip uz gidip aslında bir arpa boyu yol gittiğimizi görmek çok acaip. Burası hoşgeldin demese de canı sağolsun, yine de güzel, yine de "zaa, maş bayırtla" (peki, çok teşekkürler) :)).


  • Bugün özlenen: Balkon, teras vs. sefası
  • Bugün izlenen: Salt of This Sea. Ailesi vaktiyle Filistin' den göçmüş, Brooklyn dolaylarından genç bir kadın, dedesinin fi tarihinde bir Filistin bankasında kalan parasının peşine düşmek için Filistin' e gider. Burada derdi gücü yurtdışına kapak atmak olan Filistinli bir elemanla tanışır, beraber çevremizi tanıyalım gezilerine çıkarlar, aşık olurlar vs. Biraz köklere dönüş, biraz yol filmi, çokça sıkıcı...