24 Ekim 2009 Cumartesi

Deliye her gün bayram, Moğol' a Temmuz Naadam

Bugünlerde Moğol kışının "ılıman" günleri yaşanıyor. Ilımandan kasıt palto giyilecek, atkı takılacak ama içlik henüz hayati değil :)). Memleket griye döndü, ben de geç kalmış bir Naadam kaydı yazıp buraların yeşil mevsimine sanal bir giriş yapayım.

Buranın en büyük hadisesi Naadam. Kelime anlamı oyunlar, Temmuz ortasında kutlanan, Moğol Devleti' nin kuruluş yıldönümü şenlikleri. Üç gün süren kutlamalar ve yarışların en büyüğü Ulan Bator Stadyumu' nda ama ülkenin her yerinde bayram, seyran ve yarışlar yapılıyor.



Stadyum' daki gösteri ve yarışlar, yeni Devlet Başkanı Elbegdorj' un konuşmasıyla başladı. Platformun ortasında, beyaz del içinde konuşan fötr şapkalı adam başkan, sol arkasındaki gri del' li ve şapkalı da devlet protokol müdürü (geleneksel törenlerde hep del ve şapkalılar).



Başkan' ın konuşması sonrasında geleneksel kıyafetli atlılar, tuğlar taşıyarak geçit töreni yaptı. Tuğlar sanırım Cengiz Han' ın süvarilerinin simgesi, vaktiyle çadırların önüne dikilirmiş. Tuğ aynı zamanda eski bir Türk simgesi, Moğollar' la akraba mıyız neyiz :)).





Tören, yine geleneksek kıyafetli Moğol binicilerin şovuyla sürdü. Kovboy filmlerinde görürüz ya, Kızılderili atın üzerinde yan yatar, ayağa kalkar, hoplar, zıplar, hepsi gerçekmiş. Fantastik hareketler gösteren bir fotoğraf çekemedim ama durum budur. At üzerinde inanılmaz şeyler yapabiliyorlar. Daha da inanılmazı, ufacık çocuklar ne binicilik numaraları çekiyor, of ki of. Ufacık derken şöyle söyleyeyim, bu şov için yasal alt sınır beş yaş. Ama buna sadece Ulan Bator' da uyuluyormuş. Diğer kentlerde üç- dört yaşındaki çocuklar at üstünde şovdaymış. Moğollar resmen yürümeyi öğrenmeden ata binmeye başlıyor. Tanıştığımız üst düzey yönetici bir Moğol hanım, babasının yarış atı yetiştiricisi olduğunu, gözünü atlarla açıp atın kılından, tüyünden, dışkısından vs. atın kilosunu, ruh halini ve yarışlara hazır olup olmadığını anladığını anlatmıştı.

At yarışlarına da değineyim, Naadam' da at yarışları bir acaip. Yarış, hipodrom yerine kırsalda, 35 km.lik bir parkurda oluyor. Heyecan farklı, öyle hipodrom ya da F1 gibi değil yani :)). Yarış sonuna doğru yorgunluktan çöken, çatlayan atlar oluyormuş. Bu atları ayağa kaldırmak için de böğürlerine tekme atılıyormuş, görenlerin yalancısıyım. Neyse, bu yarışın ufak ölçeklisi de çocuk biniciler arasında yapılıyor. Bu yarışın hem birincisine hem sonuncusuna ödül veriliyor. Sonuncuya ödül gerekçesi de pek hoş: "Sonuncu oldu çünkü antrenör çok tecrübesizdi, binici çok toydu, yol çok engebeliydi ve kırbaç çok kısaydı".



Efendim, geleneksel Moğol kıyafetleri defilesi de eksik değildi :).



Stadyumda gösteriler devam ederken diğer alanlarda oyunlar (yarışlar) başlamıştı. Naadam' ın sloganı "erkek işi üç oyun". Bu oyunlar da at yarışı, okçuluk ve güreş. At yarışı ve güreş tamam da, alt fotoğrafta görüleceği üzere, kadın okçular da var.




(farm4.static.flickr.com)

Moğol şenlikleri tabi ki güreşsiz olmaz. Biz güreş oyunlarına gidemedik. Aslında güreşe ayrı bir kayıt ayırmak daha iyi. Çünkü burada güreş çok önemli bir spor. Sadece güreş için kullanılan dev bir salon (ger biçiminde, güreş sarayı diye geçiyor) ve yayınının çoğunu güreşe ayıran bir spor kanalı var. Aslında bizim Kırkpınar' la epey benzeşiyor. İncelemek lazım.

  • Bugün özlenen: Sabahları gazete keyfi, özellikle hafta sonları. İnternetten okumak nereye kadar, eline alıp sayfaları hışır hışır çeviremedikten sonra...
  • Bugün izlenen: Anche Libero Va Bene. Nereden bulduğumuz hakkında hiçbir fikrim olmayan bir İtalyan filmi, İtalyan' dır neşelidir diye açtık, bunalım çıktı. Babası ve kızkardeşiyle yaşayan bir erkek çocuğun gözünden aile içi gerilimler ve geçim sıkıntısı. İsterik anne habire evi terk edip durmaktadır, çocuklara sıkıntılı baba bakmaktadır. Baba iyidir, ilgilidir ama kameraman olduğundan belirli bir iş saati yoktur, çocuklar sıkça yalnız kalmaktadır. Babanın en büyük isteği oğlunun yüzme şampiyonu olmasıdır. Ama çocuğun aklı futboldadır, babasına söyleyemez. Aktivite olarak arada sırada çatıya çıkıp etrafa bakar, üst kattaki zengin ve mutlu aileye özenir ve mahalle futbol maçlarını izler. İyi güzel, sanat sepet de niye izledik ki bu filmi... Çocuk çok sevimliydi ve iyi oynuyordu, ondan zahir.






12 Ekim 2009 Pazartesi

Memleketten eve, Latin alfabesinden Kiril' e dönüş


(www.2600.com, Moskova aktarmalı Ulan Bator seferime atfen :)

Ol mahiler ki derya içredir deryayı bilmezler... Memlekette geçirdiğim iki ay boyunca içinde yüzdüğü denizi yeni gören balık gibi debelendim. Ağaçlara baktım, çiçeklere baktım, refüjlere, refüjlerdeki yeşilliğe, kaldırımlara, büyük küçük bütün tabelalara (alfabeyi okuyabilmek çok güzel), ışıklı ışıksız vitrinlere, balkonlara baktım. Bilumum toplu taşıma aracına bindim, yolda belde konuşulanlara kulak kabarttım (konuşulanı anlamak çok güzel). Elime geçen her gazeteyi ıncık cıncık okudum, pazara gittim, kilolarca taptaze sebze, meyve, çay süzgeci, bulaşık bezi ve daha bir dünya ıvır zıvır aldım, esnafla muhabbet ettim, marketlerde bütün reyonlara baktım, içim açıldı, memleket peyniri, zeytini, domatesi, biberi, şeftalisi, kavunu yedim. Evdeki tüm pencereleri açtım, uçuşan perdelere baktım. Televizyonu açtım, izdivaç programından ana haber bültenine, her şeyi izledim, sınırsızca zap yaptım. Komşu teyzelerle dizi eleştirisi yaptım, laf dinledim, açık çay getirdim, aslında hiç yapmayacağım yemek tarifleri aldım, anında unuttuğum mutfaksal püf noktaları öğrendim. Dışarı çıkmadan önce kat kat giyinmeye gerek kalmadan bir şort bir tişört sokağa çıktım. Mağazalarda beden beden, renk renk kıyafet baktım (maksat her kıyafetin bedeni, rengi vs. olduğunu görmek). Eşi dostu gördüm, telefonum bile çaldı, yemek yapmadım, ütü yapmadım, bulaşık makinesini sevdim okşadım (burada yok da). Kapıyı içeriden açan değil de dışarıdan çalan oldum. Nihayetinde rengini, kokusunu, yolunu yordamını, sevincini, neşesini, küfrünü, kabusunu bildiğim insanların arasından, kendi memleketimden; Kiril' le yazılıp itişip kakışarak okunan, başkalarının gri gözlü, boz yüzlü memleketine döndüm.



Ben gideli neler olmuş, kış yatıya kalmaya gelmiş, kalan bir iki yeşil dal da bir iki güne özüne bozuna dönermiş. Barış Bulvarı' nın asfaltı yenilenmiş, artık fi tarihinden kalan asfaltlı ana caddede off road heyecanı bitmiş, darısı şehirde diğer caddelerinin başınaymış. Bulvar boyunca sokak lambaları gece de yanıyormuş. Kaldırım yine "yer yer görülen" bir düzenlemeymiş. Kafelerin terasları kapanmış, yağmurlar çoktan bitmiş, kar başlamış. Merkezi ısıtma zaten 15 Eylül' de yanmış.

Biz geleli bir yıl olmuş, az durmuşum düz durmuşum, dere tepe düz durmuşum, bir de bakmışım ki bir arpa boyu yol bile kıpırdamamışım :)).

  • Bugün özlenen: Çerez... Beyaz leblebi, fıstık, çit çit çekirdek... Geniş Aile dizisini izledik de Youtube' dan, bölüm kuruyemişçide geçiyordu :)
  • Bugün izlenen: Prete Moi Ta Main, Fransız komedisi, inanılmaz ama gerçek :). Evliliğe sıfır niyetli, müzmin bekar bir abimize, annesinin ve zibilyon tane kız kardeşinin "evlennnn" baskısından illallah gelir. Kankasının bacısıyla çakma bir evlilik sürecine girer. Bu bacının da çocuk evlat edinebilmek için bir nişanlı, koca vs.e ihtiyacı vardır. Olaylar gayet tahmin edilebilir ama yine de eğlenceli gelişir. Beni Charlotte Gainsbourg gibi giydirecek bir imaj maker beklentim var hayattan.