28 Mayıs 2010 Cuma

Ulan Bator' dan alışveriş manzaraları- 2



Boşluk fena bir şey. İnsan kendini manasız birtakım aktiviteler içinde bulabiliyor. Benim de burada önüm, arkam, sağım, solum boşluk olduğundan kendime manasızlıklardan manasızlık beğendim ve bu aralar saçma bir alışverişe yöneldim. Saçma diyorum zira aldıklarım kek kalıbı, plastik saksı, tuhaf boyutlu uyduruk tabaklar gibi şeyler :). Ben de bunun üstüne bari bir alışveriş kaydı daha yazayım dedim.

Yukarıdaki, buranın en civcivli alışveriş mekanlarından Bumbugur. Alt katında yiyecek, üst katlarında kılık kıyafet ve tabak çanak satılıyor. Üstü kapalı bir Kara Pazar ya da Mahmutpaşa gibi düşünülebilir.





İçi de yukarıda görüldüğü gibi. Dükkan yerine kapısı olmayan, ne denir bilemedim, girintiler var. Sağlı sollu, üst üste mal yığını. Kapı yok, kapatacakları zaman kenarları demir, kalın bir hasır perde kullanıyorlar. Gerçi Moğol esnaf da serin, yerinde olmayacaksa "dükkanının" girişine, bir sandalye üstüne mesela, enlemesine, uzun bir sopa koyuyor. "Gereksiz varlık" müşteri anlıyor ki dükkan sahibi çay içmeye, buuz yemeye ya da laklak etmeye gitmiş. Müşteriye gereksiz varlık diyorum zira burada hakikaten öyle. Satıcının sizinle ilgilenmesi mucize kabilinden bir şey. Genelde toplanıp iskambil oynarlar, erkekse uyuyor (göbeğini açıp uyumak pek revaçta :), kadınsa makyaj yapıyor ya da kaş alıyordur. Tevellütü eski sisteme yeten, kafa kağıdı eski bir satıcıysa da kitap, gazete okuyor ya da bulmaca çözüyordur (komünizmin olumlu etkileri başlığı altında incelenesi bir durum :)).



Burada da bu şehrin alışveriş caddesini görmektesiniz. "Üç dört" diye tabir edilen, ana caddesinde sağlı sollu alışveriş mekanları sıralanan üçüncü ve dördüncü mahalleler. Çok ilginç, mahalle/semt/bölge, her neyse, adları burada da Paris' teki gibi, oh la la :)). Birinci mahalle, ikinci mahalle diye gidiyor.



Alışveriş mekanı dediysem yine Bumbugur benzeri yerler anlaşılsın. Lüks "shopping mall" ları yazmaya, pehlivan tefrikasının o kısmına henüz başlamadım :). Dışarıdan ne olduğu anlaşılmayan iki katlı binalara giriyorsunuz, eski püskü görünen yerlerde yürüyen merdivene rastlayıp dumurlardan dumur beğeniyorsunuz, çokça Çin, epey Kore, belki Japon, arada sırada da "made in Turkey" ürün yığını arasında kendinize yol açmaya çalışıyorsunuz. Ürün çok, kalite az; arayacak sabır ve bulacak göz gerek.

Esnafın bereket için yaptığı birkaç ritüeli atlamamak gerek. Satıcılar müşterinin ödediği parayı raflardaki ürünlerin üzerine sürüyor. Bizdeki parayı yüze sürme benzeri herhalde :). Bir de tütsü yakıp dumanını ürünler arasında gezdiriyorlar, bu yüzden alışveriş mekanlarına girince, koku itibarıyla Budist manastırına girmiş gibi olabiliyorsunuz :)).



Bu kayda sırlar kapısı kılıklı bir dükkan girişiyle son vereyim :). İçini görmedim ama bu dükkanı dışarıdan çok fantastik buluyorum. Burada büyük markaların mağazaları pek yok (Louis Vuitton, Burberrys vs. var ama ben gitmediğimden sayılmaz :). Mağazalarda genelde üç-beş parça bu marka, iki-üç parça şu markadan satılıyor. Çoğunun adı yok bile. Bu yüzden giriş kapısından daha büyük bir Zara tabelasını çok girişimci, inovatif (oh yeah!) ve takdire şayan buluyorum :)).

  • Bugün özlenen: Memlekete gitmekten bahsederken Meksikalı bir kadın bana "Ülkende en çok neyi özledin?" diye sordu. "Her şeyi" dedim :).
  • Bugün izlenen: Criminal Minds' a sardırdım. Seri katiller peşindeki FBI ajanı arkadaşların hikayesini izleye izleye, halihazırda asosyal olmuşken, level atlayıp memlekete psikopat olarak döneceğim sanırım :)).

12 Mayıs 2010 Çarşamba

Moğol bozkırında renkli ovoo' lar


(wunderground.com)

Moğolistan, şaman etkili bir Budizm yaşayan bir memleket. Buraya yeni geldiğimde ağaca, köprüye, elektrik direğine bağlanan mavi örtüleri (khadag) görünce "Aaa bizim dilek ağaçları gibi" demiştim ama dahası da varmış.

Şehir merkezinden azıcık uzaklaşır uzaklaşmaz yolun sağında solunda sizi ovoo' lar selamlıyor. İrili, ufaklı, şamanist taş tepecikleri... Daha çok tepelerin üstünde olsa da yol kenarlarında da ovoo' lara rastlanıyor.


(blueskymongolia.info)

Ovoo' lar dağlara, gökyüzüne tapınma yeri. Etraflarında ateş yakılıp, dans ediliyor, üzerlerine su, süt, votka serpiliyor ya da dibine tatlı bırakılıyor. Bir de güvenli seyahat sağladıklarına inanılıyor. Şehirler arası yollarda, yolun sağı solu ovoo dolu. Güvenli seyahat için ovoo çevresinde saat yönünde üç kez dönülüyor, üzerine küçük taşlar atılıyor. Bunları yapmaya vakti olmayanlar ise ovoo yanından geçerken birkaç defa kornaya basıyor.

Komünist dönemde ovoo seremonileri yasakmış ama insanlar ritüellerine gizli saklı devam etmişler. Ovoo' lar hala Moğolistan bozkırını güzelleştirmeye, renklendirmeye devam ediyor.

Bu kaydı ovoo etrafında geçen bir kliple bitireyim. Buraların en sağlam folk- rock grubu Altan Urag' dan geliyor "Hiliin Chanadad".




  • Bugün özlenen: Cıncık gibi hava, yumuşak, bildiğin bahar havası... Kışın eksi bilmemkaç, her yer buz (soğuktan kar bile yağamıyor), baharı beklersin kumrular gibi, gafilce... Mayıs gelince de ya kum fırtınası ya da soğuk, yağmur vs.
  • Bugün izlenen: The Painted Veil. 1920' lerde geçen filmde hoppa Naomi Watts, düz adam diye nitelendirilebilecek doktor Edward Norton' la mantık evliliği yapar. Kocasından hazzetmeyen Naomi, yerleştikleri Şangay' da zampara bir İngiliz diplomatla fingirder. Kocası öğrenir, pek tepki vermez. Ama hemen akabinde Çin' in koleranın kol gezdiği uzak bir köşesinde çalışmaya talip olur, karısını da zahmetli bir yolculukta beraberinde götürür. Olaylar yavaş yavaş gelişir, hoppa kız hanyayı konyayı öğrenmeye başlar. Fena değil, en güzel tarafı, muazzam doğa görüntüleri var. İnsanın Çin' in ücra yerlerine gidesi, göldü, ormandı, dağdı göresi geliyor.