22 Ocak 2010 Cuma

Moğolca isimler sözlüğü



Moğolistan' da dikkat çeken şeylerden biri insan adları. Adların çoğu tarihi değil; doğada olan şeyler (ışık, çiçek vs.) ya da soyut kavramlar (bereket, şans, mutluluk...). Bu kadar eski tarihi olan bir milletin, adların tarihten almaması (Borçu, Börte, Bekter, Cebe, Cuci vs.) enteresan.

Bugüne kadar hep isim hafızamla övünmüştüm. Ama bu durum Moğolistan'a gelince, hele bir de burada çocuklarla haşır neşir olunca tersyüz oldu (çocuklara gönüllü İngilizce öğretmenliği yapıyorum, onların İngilizce öğrendiğinden çok ben Moğolca öğreniyorum, o ayrı :). Şöyle ki, isimler genelde tamlama halinde, uzun. Bir de isimler genelde aynı sözcüklerin birleşmesiyle oluşmuş, tamlamada bazen başta bazen sondalar. İsim örneklerine gelince:

Delgirmaa- bereket anne
Tsetsegmaa - çiçek anne
Bayartsetseg- bayram çiçeği
Altantsetseg- altın çiçek
Altantuya- altın parlaklık
Gerelmaa- ışık anne
Gerelbayar- ışık bayramı
Sarangerel- ayışığı
Saranzaya- ayın kaderi
Bayartsetseg- bayram çiçeği
Buyanjargal- zenginlik mutluluk
Batbold- güçlü çelik
Munkhbat- sonsuz güçlü

Bu böyle gidiyor, yıldız, ışık, ay, refah, şans, kader... Benim sınıflardan birinde yan yana oturan iki hoplak zıplak çocuk var, birinin adı Erdenebat (mücevher güçlü), diğerinin Baterdene (güçlü mücevher). Nasıl da birbirlerine benziyorlar, hangisi hangisi hala öğrenemedim. Birine bir şey demek istesem iki adı da söylüyorum, çocuklar da şaşırıyor :)).

Ad koymanın bir yolu da, doğduğun günün ardına bir sözcük eklemek. Misal, Purevbat (perşembe güçlü) ya da Nyamtsetseg (pazar çiçeği). Bazen de Tibetçe ya da Sanskritçe ekler geliyor, Byambaasuren (cumartesi güç) gibi. Ben de kendime Purevsuren adını uygun gördüm :)).

Burada ad konusu yaz yaz bitmez :). Yabancılara çok tuhaf gelen adlar da var. Yeni doğana, onu kötü ruhların dikkatinden kaçırmak için şekil şemalsiz adlar da veriyorlar, örnek çok: Demirkaşık (tumur bir şey), Nergui (adsız), Enebish (bu değil), Hunbish (insan değil)... Sanırım bizdeki çocuğun ismini taşıyamaması inancı Moğollar' da da geçerli, baştan iddialı isim koyup sonradan değiştiren de var.

Bir de soyadı mevzuu var, o apayrı dava. Burada soyadı işi daha yaygınlaşmamış, daha doğrusu bizim bildiğimiz anlamda yaygınlaşmamış. Misal, babamın adı Muhiddin, ben günlük kullanımda Muhiddin' in Efsun ya da M. Efsun olacaktım. Pasaportta ise Efsun Muhiddin yazacaktı. Eşimle soyadımız tutmayacaktı yani, o Ataş' ın Umut, A. Umut :)). Karı kocanın, hatta anneyle çocukların soyadı farklı. Nasıl karıştırmıyorlar acaba? Devlet ortak soyadı zorunluluğu getirmiş ama henüz pek ipleyen yok gibi.

  • Bugün özlenen: Memleket bu kadar uzak olmasa yahu... Hem manen, hem maddeten...
  • Bugün izlenen: Sunshine Cleaning. İki kızkardeş, birinin hayal gücü gelişkin oğlu ve çatlak babalarının hikayesi. Little Miss Sunshine ekibinden, çok benzeri. Kardeşlerden biri oğlu için çırpınır, diğeri sorumsuzun tekidir, parası iyi diye cinayet mahalli temizliği işine girerler. Oğlu olan ayakta durmaya, kokoş kadınlar arasında "ben de varım" demeye çalışırken sorumsuz olan takılmaktadır. Olaylar naifçe gelişir. Hoş bir film, hüzünlü, gereğinden ama fazla acıtmıyor; umutlu ama gereğinden fazla iyimserliğe yer bırakmıyor.

19 Ocak 2010 Salı

Ulan Bator' dan alışveriş manzaraları- 1


(Flickr- Xuweiuyan)

Ulan Bator pek alışveriş şehri sayılmaz. Memlekette vitrindi, mağazacılıktı vs. kavramlar henüz pek yok. Kaşmir alayım da alayım, deve tüyüne bulanayım denmiyorsa, bu şehir pek tüketim fırsatı vaat etmiyor. Ama kocaman bir açık hava pazarımız var, adı Naran Tuul Hudaldaanı Tuv, yani Naran Tuul Ticaret Merkezi. Halk arasında bilinen adıyla Khar Zakh, "Kara Pazar".


(ub-mongolia.mn)

Lisansını Ulus Pazarı, master' ını Beşiktaş Pazarı ve doktorasını Yeşilköy Pazarı' nda tamamlamış biri olarak pazara gitmeyi çok severim. Burada böyle bir pazar olduğunu duyunca da çok sevinmiştim. Lakin kazın ayağı farklıymış. Pazar biraz şehir dışında kalıyor. Ayrıca buradan bir yabancının girdiği şekilde, salimen çıkması zor. Öncelikle yukarıdaki fotoğraf, sadece otoparkı bile kaos hakkında bir fikir verir sanırım.


(brewster42.blogspot.com)

Pazar envai çeşit ürün sunuyor. Bomboş bir evi elektronik eşyasından gardrobuna, gardrobun için dolduracak kıyafetinden perdesine kadar doldurmak mümkün. Dünyanın bu bölgesinin en büyük açık hava pazarı olduğu söyleniyor, en büyük müdür bilmem ama büyüklerden olduğu kesin. Bardak, çanak, bisiklet, motosiklet, antika, aklınıza ne gelirse burada, şehirdeki fiyatların epey altına.


(Flickr- Penguins Perfect)


(mon-photo.com)

Kazın ayağı farklı diyordum, burası kapkaççı, hatta gaspçı kaynayan bir yer. Çanta taşımamak, cüzdanı, telefonu vs. güvenli yerlere sokuşturmak gerek. Hırsızların çantalara ustura atma gibi bir alışkanlıkları varmış. Çantayı vermekte direnen de dayak yiyebiliyormuş. Burası sadece yabancılar için değil, Moğollar için de az çok riskli bir yer ama özellikle yabancıların dikkatli olması gerekiyor. Ben ilk gittiğimde adamın biri göğsüme hafifçe vurmuştu, cüzdanımı iç cebimde mi taşıyorum anlamak için. Gerçi sadece merhaba da demiş olabilir, yabancılarla pek eğleniyorlar zaman zaman :)). Birkaçı da pantolon ceplerimi yoklamıştı.


(Flickr- Velvetwink)

Bir de fiyat mevzuu var. Yabancıya otomatikman fazla fiyat söyleniyor. Beğendiğim bir eldivene 15 bin tugrug denmişti, Moğol tercüman 15 dakika sonra aynı eldiveni kendineymiş gibi sorunca fiyat 9 bin oluvermişti. Ben de satıcı kadının şaşkın bakışları altında tercümanın arkasından çıkıp 9 bini verip sıvışmıştım :)).


(Flickr- Velvetwink)

Bu anlattıklarım buraya yeni geldiğim zamanlardan. Artık hafta içi, öğleden önce saatlerde gidiyorum, telefon ve parayı tercüman arkadaşa teslim ediyorum. Buradaki kaosa alışınca o kadar da karışık ve korkutucu gelmiyor. Bir de rengim itibarıyla Avrupalı/ Amerikalı' ya benzemediğimden, geniş yüzüm itibarıyla da Moğolmuş hissi verebildiğimden bazen kamufle olabiliyorum (büyük güneş gözlüğünü takınca tabi, yoksa gözler hiç de Asyalı değil :). Kış şartları da sağolsun yardımcı oluyor, kalpaktı, atkıydı, Moğol işi paltoydu derken kalabalığa karışabiliyorum. Hatta pazarlığı ben yapmaya başladım, Moğol satıcılar pek eğleniyor :). Her ne kadar Türk olduğumu söyleyince bazen "Hem gelişmiş ülkeden gelmişsin hem de pazarlık yapıyorsun" cevabı alsam da genelde başarıyorum, pazarda pazarlık yapmamak racona ters ne de olsa :)).


(Flickr- Velvetwink)

Bizim elçilikteki Türkler alışmışlar, hatta hanımlar pazarın tenha zamanlarında tek başlarına gidiyor. Hatta Türkler' in, kadınlı erkekli, yankesici kovalamışlıkları, yakalamışlıkları, kafasında masa saati kırmışlıkları var. Dünya Türk' ten korksun arkadaş! Bunu burada daha iyi anladım :)). Ben henüz o kadar cesur değilim, keşke tek başıma gidebilsem. Pazarda tek başına vakit geçirmek büyük keyif ama henüz o kadar olmadım. Ulan Bator' un en büyük rengi burası aslında, ama güzel renklerin yanında tatsızları da olabiliyor.

  • Bugün özlenen: Ulus Pazarı Akmerkez arkasındayken ve biz yurtta kalan gamsız öğrencilerken... Aaah ah...
  • Bugün izlenen: Go West. Bosna Savaşı sırasında biri Boşnak diğeri Sırp, gay bir çiftin hikayesi. Sırp Milan, Boşnak Kenan' ı saklayıp korumak için kadın kılığına sokup kendi köyüne götürür. Kimse durumu anlamaz, hatta şaşaalı bir köy düğünüyle evlenirler bile. Milan askere alınır, Milena adını alan Kenan köyde kalır, onu bekler. Bir yandan konusunun fantastikliği açısından Kusturicalık yapmaya, öte yandan da seyirciyi sarsmaya çalışan ama ikisini de beceremeyen bir film. Tek iyi yanı, Before the Rain' deki Rade Serbedzija' yı manevi baba rolünde izlemek.

12 Ocak 2010 Salı

Bir Doğu- Batı sentezi olarak Ulan Bator' da yılbaşı



Ocak' ın ortası oldu, ben hala yılbaşı yazıyorum olacak ama bu fotoları yeni buldum. Burada özleyeceğim birkaç şeyden biri olan yılbaşı ambiansı hakkında yazı mevzuu çıkmış, daha ne olsun :)). Zaten burada yılbaşı süsleri de daha yeni toplanıyor.

Aralık ayı başlarında meydana fotoğraftaki süs çamını koydular, güzel oldu, renk oldu. Şehir bembeyaz çünkü, ama kar beyazı değil, buz beyazı ve kayganı.



Beyaz demişken, 31 Aralık günü meydanda, beyaz Moğol işi bir Noel Baba da mevcuttu. Gelen geçen fotoğraf çektirdi, büyüklü küçüklü.



Noel Baba Moğol işi olur da kızağını çekenler ne olur sorusunun yanıtıdır, beyaz develer :)). Gerçi ülkenin kuzeyinde bol miktarda ren geyiği var ama popüler kültürde pek yer edinememişler anlaşılan :). Moğolistan Doğu -Batı sentezini, yılbaşı "konjonktüründe" (ehemm :) pek güzel yapmış. "Batı işi" coşkuyu kendi kültür öğeleriyle (baş rolde votka) sentezleyip nefis kutluyorlar.



Birkaç yerde okumuştum, Moğollar kendilerini coğrafi olarak Asyalı, kültürel olarak Avrupalı görüyorlarmış. Ülkede komünist dönemde, doğal olarak, çok ciddi bir Rus etkisiyle Doğu Alman yatırımları ve varlığı varmış; bu etkenler de operaydı, baleydi vs. kültür dünyasını etkilemiş. Ben pek bir şey anlamadım bu işten ama öyle diyorlarsa öyledir. Bir de kendilerini Orta Asya ülkesi olarak görmüyorlar, Japonya ve Güney Kore ile birlikte Kuzeydoğu Asya' yı oluşturuyorlarmış. Kuzeydi, ortaydı bilmem, "soğuk Asya" burası desem...:)).

  • Bugün özlenen: Falcı/ şamana gittim, iki güzel laf etsin de keyifleneyim diye. "Bizim dinimizden değilsin, kapsama alanım dışındasın, sana bir şey diyemem. Kenara kaçıl, cereyan yapıyorsun" dedi. Yahu, canım memleketimde yoldaki çingene falcı bile çay parasına ne kısmetler, ne kuş kanadında haberler anlatır... Kapsama alanı ne yahu? Memleketin falcısını, kurşuncusunu vs. özledim.
  • Bugün izlenen: Black Books. Londra' da bir ikinci el kitapçının anti-sosyal sahibi ve tuhaf iki arkadaşının hikayesi, İngiliz kara komedisi. Bu İngilizler mizah damarıyla mı doğuyor, genlerinde özel bir mizah kodu mu var, anlamıyorum ki :)).

7 Ocak 2010 Perşembe

Yeni keşfedilen, yeni keşfettiğim Cengiz Han


(Milli Tarih müzesinde Cengiz Han)

"bir çivi kaybolduğu için bir nal kayboldu
bir nal kaybolduğu için bir at kayboldu
bir at kaybolduğu için bir atlı kayboldu
bir atlı kaybolduğu için bir haber kayboldu
bir haber kaybolduğu için bir savaş kaybedildi
ve bir savaş kaybedildiği icin bir krallık yok oldu"


" Muhakkak sizin bir günahınız vardır. eğer olmasaydı tanrı başınıza benim gibi bir ceza yollamazdı."

Cengiz Han

Moğolistan' da yaşamanın bana kazandırdıklarından biri, az buçuk kadim bölge tarihi okumak oldu. Daha önce hakkında pek de fikrim olmayan Asya bozkırı hakkında üç beş laf edip ukalalık etmek fırsatı doğdu :)).

Buraya gelmeden önce Cengiz Han benim için, "100 Ünlü Türk" kitabında gördüğüm mühim bir şahsiyetten ibaretti, şimdi yeni keşfediyorum. Moğollar kimdir, olayları nedir, hakkında anlatılana çok çok "hı hı" dediğim şeylerdi. Gerçi şimdi de çok farklı olmayabilir, zira henüz sadece Moğollar' ın yolda beldeki davranış biçimleri üzerine konuşabilirim :)).


(Parlamento önündeki dev Cengiz Han, gece meydanı izlerken :)

Ne diyorduk, Cengiz Han buradaki en önemli milli figür. Az biraz okuyunca, öyle de olması gerektiğini anlıyor insan. Dağınık Moğol boylarını bir bayrak altında toplamak ve dünyanın en büyük imparatorluğunu kurmak kolay olmasa gerek :). Efsanevi acımasızlığı yanında büyük stratejist bir kumandanmış. Ama ilginç olan, genelde barbar bildiğimiz Cengiz Han' ın idari yapılanma, yasa koyma, ticaretin geliştirilmesi vs. yönündeki çalışmaları. Moğollar, onun genelgeçer okumalarda ancak ucundan değinilen bu özelliklerini vurgulamayı seviyorlar, sadece barbar olarak bilinmesinden rahatsızlar. Yönetici seçiminde asalet yerine liyakati esas tutan, dünyaları fethedip tekrar çadırına, obasına dönen, diğer inançlara karışmayan, hatta onları inceleyen ama yine de şamanist doğup şamanist ölen bir lider.



Şehrin 54 km dışında, Tov eyaletinde, Cengiz Han' ın altın bir kırbaç bulduğuna inanılan yerde (Tsonjin Boldog) , dev bir heykeli inşa edilmiş. 10 metrelik platform üzerine inşa edilen 30 metrelik heykelin, Moğolistan' ın simgesi olması bekleniyor. Anıtta 36 Moğol hanını simgeleyen 36 sütun var. Altındaki platform da alışveriş merkezi ve restoran olarak iş görecek.

Komünist dönemde Cengiz Han bir nevi unutturulmaya çalışılmış. Milliyetçi figürler - doğal olarak- görünmez kılınmış. Demokrasiye geçişle durum değişmiş, Cengiz Han bir nevi "yeniden keşfedilmiş". Milliyetçilik baş vermiş, memleket Han' a kesmiş.


(flickr.com - Simon J)

Şimdi Cengiz Han öyle bir kutsallıkta ki, Moğollar çocuklarına bu adı koymuyorlar, saygıdan. Cengiz Han' ın asıl adı Timuçin, çok az sayıda bu adda insan var. Şehri çevreleyen dağlardan birine yapılan Han figürü de halkını izliyor.

Ama mekan adı olarak kullanılıyor, havaalanının adı Cengiz Han. Nasıl oluyorsa bu adın marka değeri de var; Cengiz Han markalı votka ve birayla bu adda bir otel mevcut. Hatta bar ve pub bile var da -33 derecede gidip fotoğraf çekmeye üşendim :)).


(4.bp.blogspot.com)


(members.westnet.com.au)


(media-cdn.tripadvisor.com' dan, memleketin en lüks otellerinden Cengiz Han Otel)

Cengiz Han' ın mezarının yeri hala sır. Mezarı yapan herkes öldürülmüş. Arada haberler çıkıyor, Amerikalılar mezarı araştırıyor, Çinli ekip yola çıkacak gibisinden. Hatta Çinliler, mezarın Çin toprağı olan İç Moğolistan' da olduğunu iddia ediyor. Tüm bunlar Moğollar' ın, deyim yerindeyse, sigortalarını attırıyor. Moğollar' ın mezarın yerini bulmak gibi bir dertleri kalmamış gibi, en kutsalları olan Cengiz Han' ın rahatsız edilmesini istemiyorlar. Haksız da sayılmazlar.

Son olarak, Moğolistan' a yolu düşecek yurdum insanına ufak bir hatırlatma; Moğolistan' da bir Moğol' a yapılacak "Cengiz Han Türk' tü canım" iddiası, kuvvetle muhtemel temiz bir dayakla sonuçlanacaktır, aman diyeyim :). Han çok ama çok kıymetli, Türk kanı taşıyor olabilir ama vücut bütünlüğü açısından bunu burada dillendirmemekte fayda var :)).

  • Bugün özlenen: Yumuşak hava. "Beni bu güzel havalar mahvetti" havası, hani limonata gibi hava denir ya, ondan. Dışarısı şu an -40 ve altı sanırım, rüzgar gündüz kılıç kalkan ekibi gibi saldırıyordu :).
  • Bugün izlenen: What Just Happened. Robert de Niro başrolde, hiper meşgul bir Hollywood yapımcısı, oyuncunun kaprisiyle ayrı uğraş, yönetmeninkiyle ayrı uğraş, o arada çoluk çocuğunu göreme... Herkesin kaprisiyle uğraşıp ara bulmaya çalış ki filmin Cannes Film Festivali ' ne yetişsin... Pek olayı yok, yer yer eğlenceli. Holllywood' a içeriden bakış, herkes kendini oynuyor gibi. Sean Penn ve Bruce Willis gerçekten kendilerini oynuyorlar, hele Bruce Abi kısa rolünde ters köşe bir sahneye imza atıyor.