26 Nisan 2009 Pazar

Altan Urag, morin huur ve dahası



Binaydı, yoldu, yolaktı yazmaya az biraz ara verip sanat sepet mevzularına gireyim.

Moğollar müzik ve resme epey yetenekliler. Sukhbaatar Meydanı'nı ve etrafı resimlerini satmaya çalışanlarla dolu. Doğa resimleri çok güzel. Önceden çok güzel resimler çok uygun fiyata alınabiliyormuş ama artık onun da piyasası yükselmiş. Ulan Bator ne büyük ne de civcivli bir şehir ama resim galerilerinden yana eksiği yok. Bir de şehirde sanatçı ve siyasetçi heykelleri boy boy, cadde cadde...

Müziğe gelince, burada müzik çeşitliliği şaşırtıcı. Genelde geleneksel kıyafetlerin içindeki şarkıcıların, dağa bayıra karşı uzun uzun, yumuşak yumuşak söylediği şarkı kliplerini görüyoruz. Ancak TV kanalları arasında gezinince hiphop'tan soul'a, envai çeşit rock'tan sanki Britanya dolaylarından sakin alternatif vokallere kadar seçenek bulmak mümkün. İlginç olan, pek de kibar bir dil sayılamayacak olan Moğolca'nın, şarkı söylenirken yumuşak ve akıcı bir hal alması.

Neyse, sanatsal mevzulara sonra daha geniş yer vereyim. Yukarıdaki klip, buraların en ünlü grubu, yurtdışında da bilinen Altan Urag'dan. 2008 Oscar en iyi yabancı film adaylarından "Mongol"un müziklerini yapmışlar. Altan Urag sözcük anlamı olarak "tahtın varisi" anlamına gelse de asıl anlamı "kağan soyundan gelen". "İjii Mongol" da "Moğolistan ana" demek, "davalgaa" da bildiğin dalga, albümün adı. Haftada iki kere İkh Mongol (büyük Moğolistan) adlı restoranda çıkıyorlar, yarım saatliğine de olsa. Sahnede acaip cool'lar, sahne muhabbeti sıfır. Ama işini iyi yapana cool'luk da yakışıyor hani :)).



(Wikipedia'dan alıntıdır)

Klip, geleneksel Moğol çalgısı morin huur'la açılıyor. At kılından yapılan iki teli olan, at başlı bu çalgıdan çok acaip sesler çıkarmak mümkün, dörtnala koşan ya da ağlayan at sesini duymuşluğum var. Klipte morin huur' a sarılı olan mavi örtü de "khadag". Moğollar'ın ağaca, çalıya, köprüye, arabalarına (nazarlık niyetine) bağladıkları, bayram seyranda gelen misafire sundukları bir sembol. Mavi olması gökle alakalı.

Altan Urag Mayıs ayında bir Çek rock grubuyla beraber meydanda konser verecek. Aaah ah, cabbar cevval bir Türk organizatör el atsa da memleket, yerel öğelerle rock'ın, bu diyarlardan gelen adam gibi bir bileşimini görse...

  • Bugün özlenen: Somun ekmek. Moğollar pek ekmek yemiyor. Burada ekmek, tost ekmeği şeklinde, markette, paketle satılan bir şey, henüz fırın göremedik. Domates var, yeşil soğan bulduk, memleketten beyaz peynir de geldi hamdolsun ama somun olmayınca bir nevi helva da yapılmıyor. Paris' te evin dibindeki fırını, hatta kaknem fırıncı kadını bile özleyeceğimi nereden bilirdim :).
  • Bugün izlenen: Waiting. Bir restorandaki elemanların absürd muhabbet ve oyunları üstüne geyik bir Amerikan filmi. Garsonlara kötü davranmamanın önemini fena vurguluyorlar, aksi halde önümüze getirdikleri yemeği, önceden ne gibi uygulamalara tutabilecekleri akla hayale gelmez. Filmin kapanışındaki rap şarkısı eğlenceli, Nick ve T-Dogg'dan geliyor, adını yazamam çok ayıııp :)).

20 Nisan 2009 Pazartesi

Dün sabah yağmur vardı Ulan Bator'da

Bir süredir havada yağmur serinliği vardı, kupkuru bir iklimde epey kıymetli bir hava durumu :). Bir haftadır da hava raporunda yağmur geçişleri görünmekle birlikte geçiş meçiş olmamıştı ki oh la la, pazar sabahı pencerede belli belirsiz bir yağmur sesiyle uyandık. Lakin yağan damla görmek nasip kısmet olmadı, sadece ıslak yerleri görebildik. Sanırım sonuna yetişmişiz.




Yan daireyle paylaştığımız balkondan muhtelif görüntüler... Yerler ıslak, bu görüntü nelere değer :)).

Kar epeydir kalkmış durumdaydı ama hava tekrar soğuyacakmış. Soğumuş da, dağlara tekrar kar yağmış görünüyor. Ulan Bator dört (ya da beş) dağ arasında kurulmuş bir şehir, dağlar çok yakın. Aslında dağların karlı görüntüsü çıplak, boz görüntüsünden çok daha güzel.




Hava soğuyacak dense de artık bahar yüzünü gösterdi. Bu aralar toplam bir hafta on gün yağmur yağarmış, sonra diğer bahara kadar yağmur mağmur hak getire. Çok acaip, azıcık yağıştan sonra bile kaç aylık toz toprak içinde, bir günde ot yeşerebiliyor. Buranın otu da buranın iklimine adapte oluyor demek, azıcık yüz görmeye başını uzatıveriyor :). Heyecanla ağaçların yeşermesini, huylanarak bu ara geleceği söylenen kum fırtınalarını bekliyorum.

Bazı günler çıktığımda havada yumuşak bir esinti oluyor. Kısacık bir anlığına algım sarsılıyor, kendimi memleket bir yerde zannediyorum, içim açılıyor. Başımı kaldırınca hemen geçiyor :).

  • Bugün özlenen: Yağmur, yağmurla yunup yıkanan ağaçlar, çiçekler, yollar, binalar vs.
  • Bugün izlenen: The Bank Job. Bu ara soygun filmlerine sardırdım. The Italian Job ya da Ocean's Bilmemkaç gibi başlayıp, espri şamata vs. beklerken izleyiciyi hafiften ters köşeye yatıran, mevzuu İngiliz derin devletine bağlayan film. İyi yahu... Bu arada bu Saffron Burrows'ın bu filmde giyindiği tarzdır arzum naçizane, 70'ler ne güzel yıllarmış...

13 Nisan 2009 Pazartesi

Sukhbaatar Meydanı'nın yakın komşuları

Meydandan başlamıştım, devam edeyim. Gerçi meydan bitince geriye pek bir şey kalmıyor gibi ama n'apalım :)).


(Opera ve fotoğrafı çekerken bana acaip ters bakan Moğol amca :)

Meydanda, parlamentodan sonra, en göz alıcı bina opera. Birkaç kere gitme fırsatımız oldu. İstanbul' da operaya gittiğimden daha fazla gittim resmen, bu da benim ayıbım. Ne yapayım, Ulan Bator'da başka yerde konser oldu da ben mi gitmedim :)). Burada komünist dönemden kalan okuldu, operaydı, tiyatroydu kültürel binaların pembe, mavi, eflatun, yeşil tonları -artık epey solmuş olsa da- çok enteresan (fotoğraflarda belli olmayabilir). Bu tonları nasıl ve niye tutturmuşlar bilmiyorum. Bir bilen, Moğollar'ın canlı renkleri çok sevdiğini söylemişti. Giydikleri "del" lerin renklerinden de belli oluyor ama keşke kurdukları şehir de azıcık renkli olsaymış. Neyse, iklim şartları elverişsiz diyelim. Gerçi bizim oralarda iklim uygun da n'oluyor, şehirler park bahçe mi dolu sanki...



Opera'nın yanında Demokratik Parti'nin binası var (sağda, üzerinde bir adamın - sanırım parti lideri Elbegdorj- posteri asılı olan). Komünist dönemden sonra kurulan en önemli liberal parti. Ya ana muhalefet ya da, bu dönem olduğu gibi, koalisyon ortağı.

Memleketin en büyük partisi Moğol Halkının Devrimci Partisi'nin (Mongol Ardyn Khuvisgalt Nam) binası ise bunun arkasında. Geçtiğimiz yaz seçimlere katakulli karşınca millet galeyana gelip binayı yakmış. Olay hala konuşuluyor, "olaylar" denince herkes aynı şeyi, o günü anlıyor. Hikayesi başka bir kaydın konusu.

Parti binasının yanındaki Kültür Sarayı. İçinin devasa olduğu söyleniyor, bilemem, gidenlerin yalancısıyım. Bina üzerinde genelde bir Moğol stand-up grubunun dev gibi posteri oluyor, üç şişman adam aynı adlı bir gösteri yapıyor :)).




Kültür Sarayı'nın karşısında Büyükşehir Belediyesi ve Valilik var, belediye başkanı ve vali aynı kişi. Binanın rengi uçuk yeşil. İlk geldiğimizde dışarıdan görüp "Allah Allah, ne güzel ve bakımlı bina" diye şaşırmıştık :). Hemen arkasındaki Bodhi İş Merkezi.




Belediye'nin yanında Borsa ve Merkez Postane var. Merkez Postane (Tuv Şovdın) bizim için hayati bir bina zira Türk Büyükelçiliği Postane'nin iki yanı, bizim ev de karşısı. Taksi şoförlerine tarif etmek kolay oluyor :). Gerçi her defasında doğru telaffuz konusunda polemik yaşıyoruz, tuv şovdın, tuv şuvdan, tov şovdın...

Bu arada, Borsa binası eskiden sinemaymış. Kapitalizmin komünizmi fena öptüğü örneklerden sadece biri... Burada eski sinemalar kırpılıp kırpılıp ya borsa ya banka yapılmış.




Bu binalar, Parlamento'nun üst köşesini tuttuğu meydanın sağ ve sol kenarlarında. Parlamento'nun tam karşısında ise yukarıdaki alan var, yakın gelecekte azıcık yağmur görürse birkaç günlüğüne de olsa yeşilleneceğini umduğum bir yer. Belediye imar planında yeşil alan diye geçenlerden... Solda görünen cam bina da bir nevi Burj el Moğol :)). İçinde henüz faaliyet yok, bakalım ne olacak...

Meydanın yakın komşuları böyle, uzak komşularını da bir sonra yazayım. Ben de işi iyice pehlivan tefrikasına döktüm :)).

  • Bugün özlenen: Burada yeni bir restoran açıldı, Bosphor. Türk kebabından, dönerinden örnek sunma iddiasında. Bugün gittik, köfte, tavuk döner vs. yedik. Geçici olarak bir Türk usta gelmiş ama et Moğol olunca ne fayda... Memleket etini, memleket köftesini özledim. Buradaki et kesimi apayrı dava, başka kayıt konusu. Yaşasın, yazacak mevzu buldum :).
  • Bugün izlenen: Click. Adam Sandler'ın "Hayatı fast fwd yaşasam ne olur?" minvalindeki filmi. Aslında fikir tam bana göre, fast fwd tuşu olsa da basıp kendimi memlekette bulsam... Ama o da sakat iş, filmde de görüldüğü üzere. Neyse, Christopher Walken ne karizma oyuncu yahu...

11 Nisan 2009 Cumartesi

Ulan Bator'un orta yeri bir koca meydan



Genel Türk Tarihi'ne dair bunca neşriyat akabinde Ulan Bator'u yazmaya başlamakta fayda olabilir zannındayım muhterem zevat-ı kiram :).

Burada ilk tanıştığımız yabancının "Hello" dan sonra ilk lafı "Sakın ola şehre tıkılıp kalmayın, kendinizi doğaya vurun" olmuştu. Niye bu kadar ısrarlı olduğunu anlamak zor değil. Bu şehir o kadar boz ve toz ki, fi tarihinde yapılmış ve öylece unutulmuş hantal bina görmekten, gözün gördüğü her bitkinin kuru olmasından illallah demiş durumdayım. Çok tuhaf, arada Moğol TV' lerinde geziniyorum, gördüğüm kadarıyla gerlerin içi rengarenk ama şehir tam aksi. Gerçi komünist dönemden kalan bazı binaların da kendine has pembe, mavi, eflatun ve sarıları var, hakkını yememek lazım :).

Neyse, bu kadar sızlanma şimdilik yeter, kendimi çayıra çimene salana daha çok sızlanacağım, alıştıra alıştıra :)). Şehrin en bakımlı (belki de tek bakımlı) yeri olan Sukhbatar Meydanı'ndan başlayayım. Havaalanından doğru gelip, stadyumu görünce göbekten sola dönüp doğruca kaptırıp gidince kendinizi bu devasa meydanın önünde buluyorsunuz. Pratik değil mi... :). İstanbul'da Yeşilköy'den kaptırıp gidince kendinizi nerede bulursunuz Allah bilir, hem Taksim Meydanı Sukhbaatar yanında az biraz minimal kalıyor (kedi bilmemkaç bin uzağındaki ciğere ne derdi :).



Damdin Sukhbaatar, Moğolistan' da 1921'de gerçekleşen devrimin lideri. Heykeli de meydanın ortasında, çok popüler bir "Ulan Bator hatırası" fotoğrafı çektirme ve dibindeki zincirlerde oturup piyasa yapma mekanı. Heykelin arkasında görünen cam binalar ayrı dava, misal "Soğuk Savaş sonrasında Ulan Bator'un şehir mimarisi" konulu bir kaydın konusu.



Meydanın asıl atraksiyonu, Hükümet Sarayı (Saaral Ordon). Parlamento (Ulsyn Ikh Khural- büyük devlet meclisi) ve bazı bakanlıklar da bu bina içinde yer alıyor. Bina önünde devasa bir Cengiz Han ve iki yanındaki atlılar da başka bir "Ulan Bator hatırası" köşesi.


(Devasa Cengiz Han wikimedia'dan alıntıdır, gerisi el emeği göz nuru)

Bina ve heykeller etkileyici. Gerçi heykeller yeni, birkaç yıllık. Ama meydan da az değil hani... Burası, SSCB' nin çöküşünden sonra demokrasiye geçişte gösterilerin, grevlerin yapıldığı yer. Şimdi de askeri törenlerin, güzel havalarda piyasa yapanların, çocuk gezdirenlerin, görevli hatıra fotoğrafçılarının, patencilerin ve bisikletlilerin mekanı.







Belediye, Opera, Kültür Sarayı, Büyük Postane, Borsa, Bodhi İş Merkezi gibi pek mühim binalar bu meydanın etrafında. Bazı bakanlıklar, Milli Kütüphane, Devlet Tiyatrosu, siyasi parti merkezleri de meydanın dış açılarında bulunuyor. Kısaca, Moğolistan büyük oranda bu meydanın etrafından yönetiliyor. Meydanın etrafı da bir sonraki kaydın konusu olsun.

  • Bugün özlenen: Pencereyi açınca sineklik yerine doğrudan dışarıyı görmek, içeriye toz yerine temiz hava dolması
  • Bugün izlenen: Yes Minister serisi bitti, Yes Prime Minister'a devam. Uluslararası ilişkiler ve kamu yönetimi bölümlerinde ders olarak izletilmesi gereken muazzam dizi :)). Biz İngilizce altyazılı izlediğimizden elimizde kalem kağıtla izleyip sonrasında sözlük karıştırıyoruz. Zira müsteşar kişilik Sir Humphrey Appleby'nin sözcük dağarcığı öyle böyle değil :).

5 Nisan 2009 Pazar

"Türk Bilge Kağan ilinde yazdırdım. Ben Bilge Tonyukuk"


(dilimiz.com sitesinden alıntıdır)

Tonyukuk sağolsun, ileri görüşlü bir devlet adamı olarak, yazıtını Ulan Bator'a yakın diktirmiş :)). Şaka bir yana, Moğolistan'a gelen Türk ziyaretçiler, haklı olarak, Orhun Yazıtları'nı da görmek istiyor ama ziyaret kışa denk gelmişse Ulan Bator'a 500 km uzaklıktaki Bilge Han ve Kül Tigin'i görmek pek mümkün değil. Kışın yol ve hava koşulları hareketliliği epey kısıtlıyor. Sadece Tonyukuk'u görmeyi saymayız, kışın geleni yazın bir daha bekleriz :)).




Yazıta giderken bir süre sonra yol bitiyor, ziyaretçiye stepte kendi çapında bir "Camel Trophy" heyecanı garanti :). Yukarıdaki fotoğraf, karın henüz bastırmadığı Ekim ayından. Ben Aralık başında gittiğimde görüntü daha fotojenikti, gözün gördüğü (hemen hemen) her yer kar, buz, beyaz... Fotoğraf çekmeyi atlayan aklımı fikrimi n'edeyim...



(bekçinin kıyafeti güzide bir "del" örneği)

Burası yazıtlardan oluşan mini bir site. Etrafını TİKA çevrelemiş, bekçisi var. Çevre bomboş, ıssız, stepte bir yazıt sitesi, taşların üzerinde yazılı tarih... İnsan hakikaten bir tuhaf oluyor. Şanslı günümüzdeymişiz, bekçinin uzaktan gelişini gördük. Moğol atının üzerinde, karların arasında aniden belirmesi ve puslu beyazlığın içinden çıkışı çok güzel bir görüntüydü. Neyse, kısa keseyim yoksa oryantalizme bağlayacağım, hiç lüzumu yok.

Yazıtın bulunduğu arazinin zengin bir arkeolojik alan olduğu düşünülüyor. Ama bu konuda pek bir hareketlilik yok. Hareket demişken, zaman burada zaten yavaş akıyor, çekim ağır, kurgu sakin.




Buradan ve Karakurum'daki siteden çıkarılan bazı kalıntılar, Ulan Bator' daki Milli Tarih Müzesi'nde sergide. Sergi salonu Türkiye'nin katkısıyla yapılmış, epey güzel. Müzedeki parçalar da üşenmeyip, tekrar müzeye gidip fotoğraf çektiğim bir günün yazı konusu olsun. Hareketsizlik mi demiştik...:)).

  • Bugün özlenen: Televizyonu açınca Türkçe duymak (Uydu TRT Int'i bile çekmiyor)
  • Bugün izlenen: The Duchess. İngiliz tarihinden bir Kösem Sultan vakası izleyeceğimi sanıp acıların kadınıyla karşılaştığım film. Hayatta tek amacı oğlan doğurtmak olan, sevgisiz ve azgın er kişi, bilmemne dükü Ralph Fiennes ile Keira Knightley evlenir. Dük Ralph her çiçekten bal alıp kaymak takılırken Düşes Keira sevgi arayışı içinde kıvrım kıvrım kıvranmaktadır. Köşktü, kostümdü, peruktu, baloydu, yeşil çayırdı, şerefsiz aristokrasiydi, fena değil :).

3 Nisan 2009 Cuma

Bilge Kağan ve Kül Tigin'i ziyaret


(Bilge Kağan, Kül Tigin ve Türk-Moğol müze ziyaretçileri)

Moğolistan'a gelir gelmez, Orhun Yazıtları için, bizim deyişle Karakurum, Moğol deyişiyle Harhorin şehrinde, Türkiye tarafından yaptırılan müze ve müzeye giden yolun açılışı işine dalındı. Forever ev kadını olan ben değil tabi, Hariciye ve TİKA (Türk İşbirliği ve Kalkınma İdaresi Başkanlığı) çalışıyor :)).



Karakurum, Ulan Bator'un güneybatısında (yaklaşık 500 km). Vakt-i zamanında Cengiz Han'ın başkentiymiş. Kışın oraya uçuş yok zira şehrin havaalanı tarlamsı bir yer imiş, kışın kardan buzdan inilmiyor tabi :)). Yazıtlardan Bilge Kağan ve Kül Tigin burada, Tonyukuk ise Ulan Bator'a 45 km uzaklıkta.


(Sanıyorum müze bekçisinin çadırı-ger. Yanındaki ciplerle pek post-modern bir görüntü arz ediyor :)

Müze ve yol açılışını Türk bakan heyeti yaptı. Ben de görmek için bir sonraki bakan heyetini bekliyorum, hava koşulları izin verir ve araya sızabilirsem :)).




Bu arada bizim yazıtlar meğer o yörenin şamanları için kutsalmış. Onlar için taşların üzerindeki yazılar değil, yüzyıllardır orada duruyor olması önemli, doğal olarak. Şöyle ki, şamanların kutsal kabul ettikleri taşların üzerine süt döküp, damlaların aldığı şekle bakarak o yılın hasatına dair kehanette bulunma ritüelleri varmış (süt döküldüğü kesin de sebebi konusunda John Man'in yalancısıyım, Cengiz Han kitabında öyle diyor). Yazıtların aslı müzeye konup, yerlerine replikaları yerleştirilince bir şaman kadın epey sinirlenmiş, hızını alamayıp Ulan Bator'da büyükelçiliğe gelip sert bir konuşma yapmış. Şamanları kızdırmak pek makbul değil buralarda :). Algılar, değerler farklı elbet, umarım siniri geçmiştir.



Bu arada fotolar Foto Umut'tan, kopirayt mopirayt aga :)).

Bir sonraki kayıtta Tonyukuk'u yazayım, bizzat gidip görmüşlüğüm var :)).

  • Bugün özlenen: Telefonda patlıcan dolması lafını telaffuz eden yengemi esefle kınıyorum, bulan var, bulamayan var :)).
  • Bugün izlenen: Pineapple Express. Amerikan işi Lock, Stock and Two Smoking Barrels. İngiliz muadili kadar süper bir kurgu ve senaryosu olmasa da epey eğlenceli. Spider Man'deki zengin çocuğu acaip farklı ve komik bir rolde izleyebilirsin sayın seyirci :)).


2 Nisan 2009 Perşembe

Fena Halde Introduction to UB



Ulan Bator'a geleli 6 ay; eski SSCB Politbüro lojmanını ev edeli 5,5 ay; hava değişimine memlekete gidip İstanbul'un taşına, Adana'nın yollarına yüz sürüp de döneli 1 ay olmuş. Zaman suymuş, ben bakmışım, o akmış. Bol bol yemek yapmış, bulaşık yıkamış, ütü yapmış, film izlemiş, internet başında pineklemiş, Moğolca sayıları öğrenmiş, bu arada üç beş resepsiyonda sekmişim. En dibine memleketi özlemişim.

Eh o zaman Ulan Bator'a en bir "ilk giriş" olsun, Google images'tan gelsin, Cengiz Han Havalimanı tepemde dursun. Giriş önünde oturan amcanın şapkası ve "del" i (geleneksel Moğol kıyafeti, unisex) güzel olmuş, gelen yolcuya "burası Moğolistan, hoşgeldin" desin :)). Uçak alçalırken gördüğümüz çadırlar (ger) ve uçsuz bucaksız step gezilmeye tozulmaya baharı beklesin. Baharı bekleyen kumrular gibi, hatta bencileyin kukumav kuşu gibi :)).

Hadi bakalım, vira bismillah...

  • Bugün özlenen: İstanbul'da bir bahar akşamı eve dönüp, pencereyi açıp koltuğa serilmek. Bir de ıspanaklı börek :))
  • Bugün izlenen: How to Lose Friends and Alienate People. Zaman kaybı. Çok ünlü bir Amerikan magazin dergisinde çalışmak için New York'a gelen İngiliz magazin yazarının, Hollywood usulü marine edilmiş macerası. İngiliz filmi zannedilip izlenen sıkıcı komedi.