27 Mayıs 2009 Çarşamba

Moğol işi iletişim ve çocuk tombullaştırma sanatı


(İnsan kıymetini uzakta olunca anlıyor, yok burada sandoz mandoz, made in ora bura bir şeyler var :)

15 Mayıs'ta kaloriferlerin kapanması bünyemde büyük sarsıntı yarattı. Her nasılsa on gündür gribim. Moğolistan hakkında olumsuz bir laf ettim de Cengiz Han'ın emrindeki grip virüsleri tarafından saldırıya mı uğradım acaba :)).

Bahar geldi geçiyor, hava 30 derece, ben daha fotoğraf çekemedim derken dün tekrar kış geldi. Kar ve dolu yağdı. Benim de günler sonra ilk defa dışarı çıkmak zorunda kalışım karlı güne denk geldi. Lensimi kaybettim, gözlük gözlük nereye kadar deyip tabelasında "optik" yazan dükkanları gezindim (burada dükkanlara dışarıdan bakıp ne sattıklarını anlamak zor, hatta dükkan olduklarını anlamak da ayrı iş). Bu arada Tarzanca iletişimde seviye atladığımı fark ettim. Şöyle ki:

Ben: Merhaba, kontak lens var mı?
Satıcı: Var, ne renk?
Ben: Renk yok, renk yok. Eksi altı, yedi (sayıları biliyorum)
Satıcı: Yok (gerisi komple Tarzanca)
Ben: Nerede bulurum? (dışarıyı gösterip, hayali bir yarı daire çizip "ne ayak" hareketi yaptım)
Satıcı: Nomin (buraların en büyük mağazası)
Ben: Kaçıncı kat ? (ellerimi devamlı birbirinin üstüne koyarak yükselttim)
Satıcı: Giriş katı (elini dümdüz ileriye uzattı), gözlüklerin orada (gözlüğümü gösterdi)

Neyse, bir de az ilerideki dükkana bakayım dedim. "Altı, yedi, lens, yarın, bir, Kore" kadar Moğolca ile ertesi gün, saat 1'de Kore malı lenslerime kavuşabileceğimi anladım (burada kalite algısı Kore). Satıcı kadın hesap makinesine tutarı yazıp gösterdikten sonra uzun uzun bir şeyler anlatmaya başladı, kaporadan bahsediyor olsa gerek dedim. "Birazdan gelip ödeyeceğim" demek için parmaklarımla yürüme ve geri dönme işareti yaptım, anladı. O sırada yanındaki küçük kız gülmekten kırılıyordu :)).



(flickr.com'dan, Atuff çekmiş)



(trekearth.com'dan, Francine Aubry çekmiş)

Küçük kız dedim de, madem evden pek çıkamıyorum, eldeki malzemeden yiyeyim bari. Moğolistan' da en güzel şey çocuklar. "Para para" diye yapışıp tehditler savuranları bile yıkayıp paklasanız ne kadar güzel oldukları ortaya çıkar.



(adını hatırlamadığım bir blog'dan, favorim :)

Bebekler ayrı güzel. İstisnasız hepsi tombul, yanakları içine erik doldurulmuş gibi ve ayazdan kıpkırmızı. Astronot gibi giydirilip, sarıp sarmalanıp, uçan balon şeklinde geziyor ufacık tefecikler :). Aslında pek de ufak değiller hani, çoğu tosun toparlak, yukarıda ve aşağıda görüldüğü üzere :)).


(sanıyorum flickr.com'dan, Futureshocked çekmiş)


(flickr.com'dan , Ladyscotsoccer15 çekmiş)


Bu arada, Moğollar'da bizdeki nazara karşılık gelen kötü ruh inancı var. Kötü ruhların dikkatini çekmesin diye bebeğine çirkin isimler koyanlar varmış. Hamile kadınlar genelde bebeklerinin cinsiyetini bilseler de etrafa söylemiyorlar (bir de hamileler birbirine dokunmazmış, yoksa bebek değiş tokuşu olacağına inanırlarmış). Bu kötü ruh mevzuundan dolayı bebek fotoğrafı çekmek de zor iş. Yolda belde birkaç kere izin isteyecek oldum, annelerin bir "No" deyişi vardı ki bir daha tövbe... :). Bu yüzden bu fotoğrafları çekenlerin ellerine sağlık diyorum.



Bu sonuncuyu ben çektim, Milli Tarih Müzesi'nde, kendi gibi iki bücürle kovalamaca oynayan Moğol işi Avni :)).

Moğol çocuklar istisnasız çok sevimli ama büyüyünce ürkütücü yetişkinler oluyorlar. Gerçi dünyanın her yerinde çocuklar güzel, yetişkinler pek makbul değil ama buradaki değişim çok daha büyük. Özellikle erkekler ürkütücü bir hal, tavır içindeler. Ancak Moğollar yaşlanınca yine güzelleşiyorlar, yüzlerinde güneşin ve kuru havanın açtığı derin çizgilerle karizmatik ama daha güleryüzlü görünüyorlar. Yaşlılar ve ziyarete gittiğimiz yetimhanedeki çocuklar da başka kayıtların konusu olsun.

  • Bugün özlenen: Eczacınız, en yakın sağlık danışmanınız :).
  • Bugün izlenen: Layer Cake. İngiliz işi suç filmi dedik ama fena olmamakla birlikte bu kategorideki diğer filmler kadar sağlam çıkmadı. Son James Bond Daniel Craig başrolde, bazen cin fikirli, bazen şaşkoloz takılmış. Bu kimdi, şu neydi, niyeydi derken biraz kafa karıştırıyor. Ama izlemeye değer. Müzikler leziz.

19 Mayıs 2009 Salı

Moğolistan' da ısınma ve evsel mevsim


,
(Ulan Bator'da bir santral- spraguephoto.com'dan alıntı)

Geçen haftadan beri buraya bahar geldi, ağaçlar yeşerdi, Putin geldi gitti, yazacak şeyler birikti. Ama bunlardan daha önemlisi, 15 Eylül' de başlayan merkezi ısıtma 15 Mayıs' ta sona erdi. Çok acaip, tüm şehir tek merkezden ısınıyor. Sistemi Ruslar mı kurmuş, kim kurmuş bilemem ama iyi iş çıkarmakla birlikte vur deyince öldürmüş :)). Eksi bilmemkaç soğukta bile kapalı mekanlar çok sıcak, misal dışarıda -30'dan gelip eve girince, kapıdan girer girmez soyunup dökünmeye başlanıyor. Bu kadar ısı farkına maruz kalmak ne kadar sağlıklı bilemem ama kışı evde Hawai kıvamında bitirdik. Battaniye, eşofmanlar vs. dolap bekledi, dışarı çıkacağımız zaman kazağı, paltoyu vs. kapıdan çıkarken giydik (baştan giyilirse sıcakta nefes almak mümkün değil), yıkanan çamaşırlar birkaç saatte kurudu, banyodan sonra hiç saç kurutmadık, aralıksız yanan kaloriferler yüzünden iç ve dış organlarımız da kurudu, bazen pencere açık yattık.

Tüm bu sefahat 15 Mayıs'ta bitti. Ben de tüm kışı burnum akmadan devirip, kalorifer kapanır kapanmaz yatağa düştüm. Gerçi dışarıda hava güzel ama metabolizmam iyi alışmış ev yapımı Hawai ambiansına :)).


(Hava kirliliği- richwainwrightphotography.com' dan alıntı)


(Ulan Bator'u çevreleyen ısıtma boruları- aquaballoon.net'ten alıntı)

Şehir kömürle ısınıyor. Kömür Moğolistan' ın en zengin kaynaklarından biri, burası vaktiyle Sovyetler' in kömür depolarındanmış. Hatta bazı şehir ve kasabaları, yamacında kömür madeni var diye Sovyetler inşa etmiş. Kömür, sert kışı atlatmak için büyük sıcaklık verirken çok daha büyük bir hava kirliliği yaratıyor. Kışın, özellikle akşamları, resmen is solunuyor.


(Hava kirliliği- flickr.com'dan alıntı-Amstravels)

Hava kirliliğinde önemli bir faktör de, ısıtma sisteminin uzanmadığı, ger (çadır) mahallesi diye tabir edilen varoşlarda, semt sakinlerinin ısınmak için lastik, çer, çöp vs. yakması imiş. Mart ayında havaların az biraz ısınınca, merkezi ısıtmanın çalışmasına rağmen, gerlerde yaşayanların daha az yakacak kullanmasıyla hava kirliliği nispeten azalıyor.




Moğolistan' a dair en çok özleyeceğim şey sanırım ısınma problemsizliği (nazar değmesin), banyodan sonra saç kurutmamak ve çamaşırların hemen kuruması. 15 Eylül-15 Mayıs arası kapalı mekanda ısınmak için en ufak bir şey yapmanıza gerek yok, içeri giriyorsunuz ve paltoydu, atkıydı, bereydi, eldivendi soyunup dökünmeye başlıyorsunuz. Kışın en yorucu olan da bu, giyinmek ayrı uzun, soyunmak ayrı :)). Önemli olan paltoyu sağlam tutmak deniyor, içinde bir gömlek bir hırka yetiyor :).

  • Bugün özlenen: Kalsiyum Sandoz. Eczacıya gidip "Kalsiyum Sandoz bega - var mı?" desem acaba anlar mı? Anlar herhalde, Moğollar' la Tarzanca süper anlaşıyorum :).
  • Bugün izlenen: Angus, Thongs and Perfect Snogging. Kendini çirkin bulan ve erkek arkadaşı yok diye dertlenen 14 yaşındaki bir kızı anlatan, İngiliz işi, sevimli bir ergen dişi komedisi. Kafa yormadan, battaniye altına kıvrılıp izlemelik. İnsanda, filmin geçtiği Eastbourne'a gitmek ve Angus benzeri bir kedi edinmek arzusu yaratıyor. En komiği de esas kızın küçük kardeşinin kediyi soktuğu kılıklar :)).


11 Mayıs 2009 Pazartesi

Moğolistan' ın büyük okulu




Efendim, karşınızda Moğolistan Milli Üniversitesi. "Mongol Ulsın İkh Surguul" olan orijinal adı Türkçe' ye "Moğolistan' ın büyük okulu" diye çevrilebilir. Mantık olarak Moğolca enteresan bir dil aslında, üniversite "büyük okul", bira "sarı kımız", ben de "oturan boğa- pardon inek" :).

Moğolistan' ın en eski üniversitesi, toplam 12 fakülte ve enstitüsü var. Moğolistan' daki yüksek eğitimlilerin üçte biri buradan mezunmuş.



Burayla tanışmam, Sefir Bey' in uluslararası ilişkiler bölümü öğrencilerine yaptığı "Türk Dış Politikası" konuşmasıyla oldu. Moğol öğrenciler epey ilgiliydiler, özellikle AB ile ilişkiler hakkında sorular sordular. Türkiye-AB ilişkilerinin seyri upuzak Asya' da bile duyulmuş demek :)).

Konuşma esnasında NATO, AB, DTÖ vs. terimleri duyunca ben daldım, başka alemlere yelken açtım. Kuş kadar aklım olsa dinlerim, bilgi tazelerim değil mi, yoook, ben o sırada kendi üniversite yıllarımı, o sıralarda oturduğum zamanları hatırlayıp içimden "nasıl geçti habersiz, o güzelim yıllarım" şarkısını terennüm etmeye başlamıştım :). O değil de, vaktiyle okulda hoca ders anlatırken de kopup gideceğime, defter kenarına çiçek böcek çiziktireceğime adam gibi dinleseydim şimdiye bir şey olurdum belki...



Burası da üniversite yurdu. Ne diyeyim, bizim 2.Yurt' tan bile sevimli görünüyor (gerçi 2.Yurt da fena değildi son gördüğümde). Sağında solunda piyasa yapan öğrencileri görünce bir tuhaf oldum, baktım gidişatım iyi değil, hızla ortamdan uzaklaştım :))



Bunlar da cabbar cevval yeni mezunlar. Toplu fotoğraf çektirirken pek mesuttular. Ben de aradan sebeplendim, çekiverdim, iyi oldu. Ne diyeyim, daha da mutlu olsunlar, sınavdı ödevdi derdinin kalmaması güzel elbet ama yine de kendime "ne vardı da dört yılda mezun oldun!" diyorum :). Birkaç gün önce Rus Sefareti' nin büyük bahçesinin yanından geçerken fıskiye sesi duydum, yeşeren çimleri gördüm, kısacık bir an yine algım sarsıldı, kendimi Güney Meydan' da çimlere yayılmış gazete okurken buldum. Sonra korna çaldı, toz kalktı, dünyaya döndüm :)).

  • Bugün özlenen: Park, bahçe, çayır, çimen...
  • Bugün izlenen: El Bano del Papa. Bizim Selamsız Bandosu' nun Uruguay versiyonu, çok enteliz canım :). Papa gelecek de ortam turist kaynayacak diye elde avuçta ne varsa kendince turistik yatırım yapan fakir kaçakçı kasabasının hikayesi. Film medyaya iyi giydirmiş, hatta en iyi yaptığı şey bu. Biraz uzun sürse de fena değil. Aman ya, izlemeyeceğim böyle dokunaklıydı, naifti filmler, ver coşkuyu makinist yahu :))

7 Mayıs 2009 Perşembe

Entel komşular ve aman Adanalı




Evimiz pek entel mekanlara komşu :)). İlki devlet tiyatrosu, pembesiyle göz alıyor. Hafta sonları trafiği yoğun görünüyor, bir gün konser neyim olursa ben de izleyici olarak gitmek istiyorum. Moğolca tiyatro izlemek beni aşar :).



İkinci entel komşumuz merkez kütüphane. Büyük bir bina, bir zamanlar koyu sarı renkte imiş sanırım, şimdi soluk. Türkçe kitaplar bölümü de var içinde, yerinde inceleyip daha detaylı almak vermek fena olmaz. Geniş bir bölüm mü, hangi yazarlar var, ödünç alabilir miyim, bunları yapmak için iletişim kurmam gereken görevliyle hangi dilde anlaşacağım acaba... En iyisi bir an önce gidip görmek.



Üçüncü komşumuz pek entel olmamakla birlikte, Ulan Bator' daki sosyal hayatta büyük önem arz ediyor :)). Grand Khaan Irish Pub, şehrin en merkezi yerinde kurulmuş, devasa bir mekan. Tarzı pek İrlandalı olmasa da geniş menüsü, temiz ve çabuk servisi, geceleri canlı müzik ve plazmadan futbol maçı yayınıyla Ulan Bator' daki yabancılar ve "beyaz Moğollar" ın en çok taklıdğı yer. Günün her saati dolu, sahibinin tam anlamıyla "para bastığını" düşünüyorum :)). Ha yemekleri süper mi, değil, ama yeri (ve İngilizce bilen garsonları) dolayısıyla müşteri çekmeye devam ediyor.

Bu mekan hakkında asıl enteresan olan, yaklaşık bir yıl önce web sitesinde yaşanan hack meselesi. Nereden duydum, kim anlattı hatırlamıyorum ama geçen yıl web sitesi "Adanalı" namlı bir hacker tarafından "ziyaret edilmiş", siteye girenler "hacked by Adanalı" ibaresiyle karşılaşıyormuş. Hemşerimin hack eylemini kınamakla birlikte uçsuz bucaksız vizyonunu takdir etmek durumundayım :). Başlangıç seviyesindeydi de alıştırma mı yapıyordu acaba... Parmağını dünya haritası üzerinde öylesine bir yere koydu da burayı mı seçti... Ulan Bator' daki mekanın web sitesinden başlayıp seviyesini daha gıllıgışlı yerlerin sitesine mi yükseltti, bilemiyorum ki...:)).


  • Bugün özlenen: Domates. Her yer Çin domatesi dolu, yememek yönünde uyarılar alıyoruz, Çinliler hormon olayını abartmış deniyor. Zaten domateslerin görüntüsü de çekici sayılmaz, yemişliğim var, samandan hallice. Memleket domatesi olsa, söğüş doğrasam, salata yapsam, yemeğe doğrasam, konserve domatesten kurtulsam...
  • Bugün izlenen: Two and a Half Men dizisine devam. Birkaç gündür sinema filmi hak getire, tutuk bir baba, obur ergen oğlu ve hiper zampara, mega çapkın bir amcadan oluşan Harper ailesine fena takıldık. Gerçi benim favorim temizlikçi Berta, aklı beş karış havada iki buçuk adam içinde inanılmaz realizmi ve cüssesiyle duruma en hakim kişi :)).


3 Mayıs 2009 Pazar

Khadag' ımdır göğü mavi, su kenarı, yeşil bir yer



(Ulan Bator'un en büyük ve en eski Budist tapınağı Gandan Manastırı' nda bir kapı)

Hazır morin huur'du, khadag'dı demişken bu mavi örtüye biraz daha yer vermekte fayda var.

Geçen hafta Ulan Bator' daki uluslararası bir seminerde, yabancı katılımcıları kabul eden Moğolistan' ın baş laması, herkese birer tane khadag vermiş , bizde de bir tane var şimdi. Okunmuş, üflenmiştir dedik, ne yapacağımızı bilemedik :).

Efendim Wikipedia'ya göre khadag Tibet ve Moğolistan' da kullanılan, saflık, iyi niyet, merhameti simgeleyen, geleneksel bir örtü. Genelde ipekten oluyor. Düğünlerde, cenazelerde, doğumlarda, misafir karşılayıp uğurlarken kullanılıyor. Tibet' te khadag' lar beyaz ya da sarı iken Moğolistan' da mavi, zira burası mavi göklerin ülkesi :).



(nuudel.com sitesinden alıntıdır)

Khadag' lar sanırım en çok üstteki fotoğraftaki gibi, ovoo' larda görülüyor. Ovoo kısaca şamanik kurgan diye tanımlanabilir. Göğe, dağlara ibadet için belirlenen yerler, taş ya da odun yığınından oluşuyor. Bu konuya başka bir kayıtta daha sonra uzun yer vermekte fayda var.



(Gandan Manastırı' nda lamalar yabancı ziyaretçileri buyur ediyor)

Misafir geldiğinde ya da bayram ziyaretlerinde aile büyüklerine ya da en yaşlı ziyaretçiye verilen bir saygı simgesi de olabiliyor.


(snouts.typepad.com sitesinden alıntıdır)



(Manastır' ın avlusu, direklere sarılmış khadag' lar)

Bu örtüleri şehirde her yerde, ağaca, çalıya, heykele, köprü korkuluğuna vs. sarılmış görmek mümkün.


(Moğolistan Milli Tarih Müzesi' nin girişindeki heykel)



(Devlet Tiyatrosu' nun önündeki heykel, bilmem ki hangi Moğol büyüğünün...)






(Arabalarda nazarlık niyetine de kullanılıyor)

Her khadag görüşümde memleketi düşünüyorum, nerelere ne adak adasam bilemiyorum :).

Biraz bizim adak, biraz dilek ağacına çul çaput bağlamak, az çok benzeyip, az çok ayrılmak, mavi göklerin ülkesinden yola çıkıp mavi Akdeniz' e "bir kısrak başı gibi uzanmak"... çok acaip...:)).

  • Bugün özlenen: Kışlık kıyafetleri kaldırıp yazlıkları çıkardık bugün. Daha doğrusu en ağır kışlıkları kaldırdık, zira burada geceleri sıcaklık daha yeni sıfırın üstüne çıktı. Zaten yazlıklar da kısa süreliğine çıkıyor, Ağustos ortası dendi mi kışlıklara merhaba :). Rahat rahat yazlık indirmeyi, kışlıklara daha uzun veda etmeyi özledim :).
  • Bugün izlenen: The Visitor. Yalnızlık ve can sıkıntısından daral bunal Amerikalı ekonomi profesörü ve Suriyeli erkek-Senegalli kadından oluşan göçmen çiftin sürpriz dostluğu üzerine bir film. 11 Eylül sonrası ABD' de kaçak göçmen olmak ve Amerikalı' nın "öteki" ni keşfedişi üzerine biraz fazla iyimser, biraz fazla durgun film.