9 Haziran 2009 Salı

Pek panoramik Ulan Bator



(ub-mongolia.mn sitesinden)

Kaloriferdi, üniversiteydi, veletti derken şehri yazmayı atlamışım sanki. Bir şehir panoraması, bir 360 derece Ulan Bator eksik kalmasın mutena blog' umda :).

Bu şehir benim orta, kuzeydoğu vs. Asya ile ilk müşerref oluşum. Bozdu, bozkırdıya gözümü Ulan Bator' la açtım :). Bu arada Moğollar kendilerini "Orta Asya" değil de "Kuzeydoğu Asya" da konumlandırıyorlar, Kore ve Japonya' nın yamacına. Orta Asya dememek lazım, sinirlenmesinler mazallah ve de hafazanallah (çokça da hasbinallah, kuzeydoğu Asya ne yahu?).


(flickr.com' dan, Ajr2309 çekmiş)

Ne diyordum, şehre ilk gelişimde tam anlamıyla nakavt olmuştum. Eylül sonuydu, hava soğumuştu, şehirde yeşil namına hiçbir şey kalmamış, her yer toza bulanmıştı.
Bir zamanlar bitki olan tüm canlıların üstü kalın bir toz tabakasıyla kaplıydı, soğuktu ve yağmur çiselemiyordu :). Şehir kurak, çorak, boz sözcüklerinin sözlükteki karşılığıydı (-di' li geçmiş zaman yerine geniş zaman da kullanılabilir). Dağların ortasında bir çanak (Ankara?), Sovyet tipi devasa ve de döküntü binalar, kaldırım bazen var, çokça yok, her yerde kapatılmamış çukurlar ve açık logarlar...


(flickr.com'dan, Jimmy Enima çekmiş)

Üstteki fotoğraf güzel yahu, insana düzenli bir Sovyetik şehre bakıyormuş hissini veriyor :). Neyse, şehir hakikaten pek bir Sovyetik, devasa ve dümdüz bloklar, geniş sayılabilecek yollar, gözün gördüğü her şey gri (cart pembe ve cırt mavi vs. renkli bazı tiyatro, müze binaları dışında). Her yer tektipleştirilmiş, sanırsın ki Paris' te tektip uzanan Haussmann binaları arasındasın :)).


(bloğun tamamını kareye sığdıramadım, bir bu kadarı daha var)


(flickr.com'dan, Ravikjolly çekmiş)

SSCB sonrası durum, 1990' larda ise maalesef daha iyi değil. Yeni sistem fena saldırmış, eski binaların dibinde yeni plazalar, yeni inşaatlar türemiş.





Bu fotoğrafı keşke daha yakından çekebilseydim, "Burj el Moğol" gölgesinde çağlar öncesinden seslenen bir troleybüs ve yanında yöresinde cipler...:)).

Bu arada, Türk- Moğol ırk, etnik, mitnik akrabalığa dair bilumum çalışmaları on ikiden doğrulayan çok empirik bir veriyle geliyorum, şehir mimarisi :). Herhangi bir yurdum şehrinin mimarisiyle Ulan Bator' unki çok benzeşiyor. Arada tek fark, 70 yıllık komünist dönem. O farkı da beton faktörü hemen kapatıyor. Herhangi bir Türk resmi binası/ apartmanı ile herhangi bir Moğol resmi binası/ apartmanı arasındaki tek fark, bizimkilerin boyası biraz daha daha iyi, hepsi bu. O tekdüzelikte, zevksiz yekparelikte, kimliksiz ve zarafetin uzağından yakınından geçmeyen binalarda, amcaoğlumuz Moğollar' la ortak "beton" genlerimiz apaçık görülüyor. DNA' mız "daha beton, daha beton" diye bağırıyor, Türkiye- Moğolistan arasındaki yüzlerce yıl ve binlerce kilometreye rağmen...:)

Şehrin sokaklarına sonra gireyim. Hatta üşenmeyip evden çıkıp bir elektronik mağaza bulur da telefonuma aktarma kablo alırsam, telefonumdaki "ağaç yeşillendi, çiçek açtı, amanın bahardalı" fotoğraflarıyla bahar geldi blog' u bile yazabilirim. Ama şimdi uyuklamaya gidiyorum :)).

  • Bugün özlenen: Eş, dost, hısım, akraba arasında olmak, sohbet muhabbet, birilerine "Nice to meet you/ See you" yerine "Hişt naber, akşama sinemaya gidelim mi, hafta sonu Hisar' da kahvaltı nasıl olur, aman ya ben o filmi pek tutmadım, cumartesi napıyorsun?" filan demek
  • Bugün izlenen: Dan in Real Life. Başrollerde geyik Steve Carell' la narin nazenin Juliette Binoche var. Steve biraderimiz, üç kızıyla yaşayan münzevi bir dul adam, Juliette bacımız da onun çarpıldığı kadın ve - sonradan öğrenir ki - kardeşinin kız arkadaşı. Hoplak zıplak Steve Carell' ı böyle normal ve sakin bir rolde izlemek enteresan. İddiasız, kendi halinde bir film, fena değil. Ama film olduğu gibi, tatili cümbür cemaat, dedeyle babaannenin göl kenarındaki evinde geçiren bir aile içinde dönüyor. Ailesinden uzaktakiler için bu anlamda biraz zorlayıcı olabilir :)).

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder