16 Haziran 2009 Salı

Ulan Bator' un sokakları, alır gider akılları


(ana arter Barış Bulvarı)

Daha önce bir şehri "şehir" yapan nedir, hiç düşünmemiştim. Gerçi şimdi düşündüm de n'oldu, hala bilmiyorum ama olsun. Nedir, şehirde büyük büyük binalar vardır, bir dolu taşıt vardır, trafik akıp ya da akmayıp gider, gürültü, toz vardır, sinema, tiyatro vardır, var oğlu vardır. Bunların hepsi Ulan Bator' da da var ama ben buraya pek şehir diyemiyorum. Daha çok binalar yığını. Nasıl anlatsam, nereden başlasam (ah şimdi Bodrum' da olsam) şehir olmaya dair pek bir doku yok burada. Bir "rengi", dokusu yok ama kokusu var o ayrı :)). Şurası gece hayatı bölgesi, burası park bahçe bölgesi, entel dantel bölge, tarihi yarımada (ah şimdi Sultanahmet' te olsam) gibi yerler yok (abartmayayım, alışveriş mahallesi var, Beyazıt- Laleli 2009 yaz modasının Beşiktaş Pazarı ambiansıyla buluştuğu yer). Sadece yığın yığın binalar, çılgınca giden taşıtlar ve engebeli yollar var.


(3-4 adıyla bilinen alışveriş bölgesinden komünist blok örneklemesi)



Üstteki, buranın en büyük alışveriş merkezi State Department Store' a (Ulsın İkh Delguur- ülkenin büyük mağazası) çıkan yol. Yollar geniş hamdolsun, geniş ve renksiz. Gerçi şimdi bahar geldi, bozkır baharı da olsa yol yolak daha yeşil.



Bu da alışveriş merkezinden dağlara doğru bir bakış, sanatçı perspektifi :)). Dağlar çok yakın, burası dağların dibine kurulmuş bir şehir.



Şehir içinde yüksek binalar çok değil aslında, plazalar dışında. Yüksek beton yığınları az biraz çevrede (yani büyük meydandan 10-15 dakika yürüyünce :) başlıyor.



Apartman zeminleri bar, kafe, dükkan, kuaför vs. Buraya kadar normal. Ama dışarıdan bakınca hiç de orada dükkan varmış gibi görünmüyor. Kapılar, pencereler küçük, perdeler çoğu zaman kapalı, ilgiyi içeriye çeken bir şey yok. Dışarıdan bakıp bir şeye benzetemediğiniz, hatta genelde bakmadığınız yerler mağaza, güzellik merkezi, lokanta ve daha birçok şey olabilir. Yılın sekiz ayı soğuk (çok soğuk) olan bu memlekette, soğuktan korunmak için iç mekanla dış mekanın teması minimuma indirilmiş.

(büyük caddelerden olan Seul Caddesi' nden bakınca bloklar geriden selam ediyor)



Aslında komünist dönemden kalan birçok binanın (çokkatlı olmayanlar) kendine özgü güzellikleri var. Ne bileyim, bazı apartmanların üstünü geleneksel motiflerle boyamışlar. Ama bu binalar o kadar eski ve bakımsız ki solmuş desenlere dikkatli bakmak, binayı bakımlı hayal etmek gerek. Bakımdan geçse çok etkileyici olabilecek yerler var. Sonuçta burası vaktiyle dünyanın en izole ülkelerinden biriymiş. Her şey dış dünyadan bağımsız olarak, orijinal şekiller almış. İnsan eski renklere, desenlere, yapılara bakarak "vay be, o zamanlar böyleymiş, burası ne enteresan bir yer" fantezisi yapabilir. Bu şehrin eskiden daha kişilikli bir yer olduğu gibi öylesine bir fikrim var, bir ara eski Ulan Bator fotoğraflarına bakmalıyım sanırım.



Aslında kendi bildiğim şehirden bakarak burayı yargılamam doğru sayılmaz. Burası aslen ve hala çoğu göçebe olan insanların yeri. Bu insanların damarında olan şey çadır, step, gökyüzü; bina, cadde, araba değil. Koca ülkedeki (Türkiye' nin iki katı büyüklüğünde) 2,7 milyon insanın neredeyse yarısı buraya doluşmuş durumda. Çok enteresan, İstanbul' daki "aah eskiden böyle miydi, köylüler gelip şehri bozdu" söylemi burada da varmış :). Çadırda yaşayan bir toplumun kurduğu "şehir" böyle oluyor demek. Biz yüzyıllardır göçebeliğin tamamen dışına çıkamadıysak Moğollar' ın da epey vakti var demek. Aslında belki de çadır daha güzeldir, göçebelik daha yaşanasıdır onlar için.

Ekonomik koşulların ve iklimin ağırlığından insanlar şehre akın ediyor. Bu yüzden ekonomisinin can damarı hayvancılık olan bu ülkede göçebe kültürünü korumak için çalışmalar yapılıyor. Ne yalan söyleyeyim, köylerdeki çadır toplulukları, şehirdeki bina yığınlarından çok daha güzel ve kişilikli aslında.

  • Bugün özlenen: Taze meyve sebze. Konserve fasulye, bezelye vs. yerine tazesini yapıp yemek. Pazarda erik, kiraz, şeftali gibi meyvelerin olması. Gerçi arada görüyorum bunlara benzer şeyler ama tadları samandan hallice olsa gerek.
  • Bugün izlenen: Nick and Norah's Infinite Playlist. Müzik delisi, romantik ve kalbi kırık liseli Nick' le yine müzik delisi Norah' ın, bir grup tuhaf arkadaşlarıyla birlikte konsere yetişme ve sarhoş bir kıza göz kulak olma macerası. Eğlenceli, eee nasıl derler, hoş bir seyirlik :). Yalnız milletin o kuntik Michael Cera' da ne bulduğunu biri bana anlatsın bir ara, neredeyse bütün filmlerinde akıllı kızların aşık olduğu tip oluyor kendisi.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder