... her şey birdenbire oldu;
birdenbire tütmeye başladı duman topraktan;
filiz birdenbire oldu, tomurcuk birdenbire.
yemiş birdenbire oldu.
(Orhan Veli)
Hava bugün -24 derece (gece kaç derece olacak, merak etmiyorum). Bir de bugünlerde kömürden kapkara. Nefes alırken soğuğun ve kömürün burnumdan girip damarlarımdan tüm vücuduma dağıldığını hissedebiliyorum. Burnum soğuktan düştü düşecek zaten, yanakları ancak kapatıyorsun, yüzler, kaşlar, kirpikler buz tutmuş. Af buyurun, eşek ölüsü ağırlığındaki Moğol işi paltom incecik yağmurlukmuş, kar botlarım babet, deve tüyü çoraplarım naylonmuş gibi. Dışarı adım attığın an hava sana "halt yeme, evinde otur, burada ısıtma sistemini döşeyen Sovyetler' in ruhuna Fatiha oku" diyor. Isınma cihetinde komünizm güzel şeymiş vesselam :)).
Neyse, geçeyim bunları. Buraya da bahar geliyor bazı bazı. Ben de bu aralar o günlerin hayaliyle yaşıyorum :)). Hem de çok acaip bir bahar geliyor. Bir gün bakıyorsun her yer gri ve tonları, ertesi gün bakıyorsun yeşile durmuş. Çok acaip. Mayıs ayında ilk yağmur damlasıyla şehir bir gecede yeşilleniyor. Öyle ay tomurcuklar açtı, filizler çıktı, yapraklar başlarını uzattı değil; pat diye yeşeriveriyor etraf. Bozkırın insanı güçlü denir ya, bitkisi de güçlü. Ölmüyor, uykuya yatıyor, dürtünce de ayağa fırlayıveriyor. Nazlanma yok :)).
Yeşili görünce şaşırıyorsun, hep bu bozlukta yaşıyormuşsun da renkleri ilk defa görüyormuşsun gibi. Renksizliğe ve hareketsizliğe alışmışsın, farkında olmadan gözün de zihnin de bezmiş. Kışın (burada yılın yarısından çok fazlasına tekabül eden bir mevsim) dallarla binalar, yollarla duvarlar aynı renk. Ama ilk yağmurda şehir kabuk değiştiriyor, yeşilin, ağacın, çiçeğin, börtü böceğin, kuşun, kelebeğin değerini daha iyi anlıyorsun. Neyse ki hava genelde güneşli, bir de güneş olmasa n'olurdu bilmem. Rabbim bir yerden aldığını bir yerden veriyor işte, müreffehler şahı İskandinavya yöresi bir damla güneşe hasretken biz burada günlük güneşlik ayazistan krallığındayız :)).
Yukarıdaki, Türk Büyükelçiliği' nin yazlık görünüşü. Aşağıdaki de kışlığı. Bir nevi öncesi/ sonrası :). Burada her şey birdenbire oluyor...
- Bugün özlenen: Sokak kedileri. Burada sokak köpeği çok da kedi yok. "Filanca yerde dolanan bir kedi gördüm" denecek kadar az sayıdalar. Moğollar kediden klinik ölçüde hazzetmiyor, uğursuz, nankör hayvan vs. muhabbeti. Peki ama nerede bu kediler? Üçü bizim apartmanın önündeki dev çöp çukurunda, yemek artıklarını onlara veriyoruz, hatta bazen onlara kalsın diye özellikle yemek artırıyoruz. Çok yabaniler. Nerede İstanbul' un her delikten çıkıp insanoğluna tınmayan cool kedileri... Kurtuluş' un sokakları, araba altları üstleri, pencere girintileri, kapı oyuntuları, her yeri kedi kaynardı. Gerçi Kurtuluş' un evleri de sokak kedisi besleyen teyze kaynardı :)).
- Bugün izlenen: Spanglish. Adam Sandler ile fıstık bir Latin (Paz Vega) başrolde. Efendim, kocası terk edince Paz Hanım kızını alıp Meksika' dan ABD' ye taşınır, ekmek parası. Kızını okutabilmek için, nevrotik Tea Leoni ile nevrotik karısından ve hayattan bezmiş ünlü aşçı Adam Sandler' ın evinde hizmetçiliğe başlar. Evin hanımı ve beyi, Paz ve kızına yaklaşmaya, iyilik yapmaya çalıştıkça Paz daha da takıntılanır, kızını Amerikalı değer ve yaşayıştan uzak tutmaya çalışır. İki arada bir derede kalır. O esnada evin hanımının nevrotikliği artmakta, evin beyinin gözü de hizmetçiye kaymaktadır. Hafif bir dram, süresi durağanlığına göre fazla uzun. İki saat yerine 80-90 dakikaya pek ala sığdırılabilirdi. Hadise Meksikalı kadının kızı gözünden anlatılıyor, enteresan birkaç sahne var.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder